ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur’ân’a ait yazılarıma
ihsan etti.
Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak haki-
katler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetülvah-
detiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem sırr-ı tem-
sil merdiveniyle, en yüksek hakaika kolaylıkla yetiştirildi.
Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-ı gaybiyeye, esa-
sat-ı İslâmiyeye şuhuda yakın bir yakin-i imaniye hâsıl ol-
du. Akıl ile beraber vehim ve hayal, Hatta nefis ve heva
teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha
mecbur oldu.
Elhâsıl, yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa,
ancak temsilât-ı Kur’âniyenin lemaatındandır. Benim his-
sem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle
tazarruumdur. Dert benimdir, deva Kur’ân’ındır.
Said Nursî
BARLA LÂHİKASI | 47 |
göstermek, korumak, iyilik et-
mek, bîçarelere yardımda bulun-
mak, esirgemek.
mesele:
konu.
nefis:
insandaki bedenî canlılık;
yeme, içme, şehvet gibi biyolojik
ihtiyaçlara duyulan tabiî istek.
sırr-ı temsil:
temsil sırrı, benzet-
menin, örnek vermenin ardındaki
gaye.
şeytan:
Hz. Âdem’in üstünlüğü-
nün kabulü anlamında ona secde
edilmesi ile ilgili İlâhî emre uyma-
dığı için semadan kovulan ve o
zamandan beri Âdem oğullarını
doğru yoldan çıkartmaktan geri
durmayan lânetlenmiş varlık, ib-
lis.
şiddet-i ihtiyaç:
ihtiyacın, muh-
taç olmanın şiddeti, ihtiyacın çok
fazla olması.
şuhut:
gözle görme, müşahede.
talep:
isteme, dileme, istek, arzu.
tazarru:
yalvarma, Allah’a huşû
içinde yalvarma.
temsil:
misal getirme, özellikle
öğüt alınsın diye mesel anlatma.
temsilât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
verdiği temsiller, misaller.
tesir:
etkileme.
teslim-i silâh:
silâh bırakma, silâ-
hını teslim etme.
vahdet:
birlik, yalnızlık, teklik bir
ve tek olma.
vehim:
zan, şüphe.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ait:
ilişkin, dolayı, üzerine.
akıl:
idrak, bilip anlama, fe-
him, kavrayış, zekâ.
beraber:
birlikte bulunan, bir
arada.
dert:
tasa, keder, kaygı, gam,
kasavet.
deva:
ilâç, çare, tedbir.
dürbün:
uzağı yakın gösteren
bir alet.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariy-
le, sonuç olarak, özetle, sözün
kısası, uzatmayalım, kısacası.
fakr:
varlıktan geçme, yalnız
Allah’a muhtaç olma.
felillâhilhamd:
Allah’adır
mad, şükür ve övgü ancak Al-
lah’a dır.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakaik-ı gaybiye:
gizli olan
ve bilinmeyen gerçekler.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
hâsıl:
sonuç, netice.
hayal:
aslı esası olmadan zi-
hinde kurulan şey.
heva:
istek, arzu, nefse ait
olan şeylere düşkünlük, nef-
sin zararlı ve günah olan ar-
zuları.
hisse:
pay, nasip, kısmet.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
ihsan:
verilen, bağışlanan
şey.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk
hâli, muhtaç oluş.
lemaat:
lem’alar, parıltılar,
parlayışlar.
mecbur:
zorunlu.
merhamet:
acımak, şefkat