Evvelâ:
Muhterem Üstadıma maruzatta bulunmak
için kalemi elime aldığım zaman, ruhumda büyük bir in-
kişaf hissediyor ve ihtiyârsız kalemim o andaki muvakkat
duygularıma tercüman olduğunu görüyorum.
Saniyen:
Şöyle düşünüyordum; eğer yalnız adüvv-i ek-
ber olan nefsin hilesinden ve cin ve ins ve şeytanların
mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çek-
se ve kendisi köşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese
ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak, kimse-
nin kimseye faydası olmayacak bir zaman olsa; ben din
kardeşlerime bu nurlu hakikatleri iblâğ edeyim de Allah-ı
Zülcelâl nasıl şe’n-i ulûhiyetine yaraşırsa öyle muamele
eylesin. Nefsimi düşünmekten kat-ı nazar etmeyi yine o
zamanlarda çok faydalı görüyordum. Bundaki hikmet ne-
dir?
Salisen:
Esma-i Hüsna’dan
Rahman
ve
Rahîm
isim-
leri en azam mertebede olduklarından mı, yoksa başka
sebep ve hikmetle mi
(1)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º`````r
°ùp
H
kelimesi
içine dâhil olmuşlardır? Bu da mektubu yazarken kalbi-
me geldi, ben de soruyorum.
Aziz ve Muhterem Üstadım!
Sizin vücudunuza yalnız bizler değil, bütün âlem-i İs-
lâm muhtaçtır. Çünkü mü’minlerin imanına kuvvet ve-
ren, gafilleri uyandıran, dalâlete düşenlere rah-ı hidayeti
gösteren, hükema-i felâsifeyi beht ve hayrette bırakan
Kur’ân-ı Mübin’den nebean ve lemaan eden o kudsî
adüv:
düşman, hasım.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
azam:
büyük.
beht:
şaşkınlık, hayranlık.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
dâhil:
karışma, girme.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ay-
rılma, azma, batıla yönelme.
din:
İslâm, Müslümanlık.
ekber:
daha (en, pek, çok) büyük.
emin:
emniyet sahibi, korkusuz.
Esma:
adlar, isimler.
Evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
fayda:
fayda, menfaat, kâr, ka-
zanç.
gafil:
olanın bitenin farkında ol-
mayan.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir şeyin
aslı ve esası.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılışta-
ki İlâhî gaye.
hile:
aldatmaya, kandırmaya yö-
nelik tertip, düzen, desise.
hükema-i felâsife:
felsefe ile uğ-
raşan bilginler.
hüsün:
güzel.
iblağ:
bildirme, haberdar etme.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
inkişaf:
gelişme.
ins:
insan, beşer, Âdemoğlu.
İslâm:
İslâm dini, peygamberlerin
sonuncusu olan Hz. Muham-
med’in (
ASM
) kendisine gelen va-
hiy ile tebliğ buyurduğu din, Müs-
lümanlık.
kat-ı nazar:
bakışı kesme, bak-
mama, alâkayı kesme.
köşe-i nisyan:
unutma ya da
unutulma köşesi.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
Kur’ân’ın Mübin:
hayrı ve şerri,
iyiyi ve kötüyü ayıran, doğruyu
yanlıştan ayıran kitap Kur’ân.
kuvvet:
direnç, mukavemet, da-
yanıklılık.
lemeân:
parlama, parıldama.
maruzat:
istek.
mekr:
hile, düzen, aldatma.
mertebe:
derece, basamak.
muamele:
davranma, davranış,
birine karşı her hangi bir davra-
nışta bulunma.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, aziz, saygın.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
mü’min:
iman eden, inanan.
mühmel:
ihmal edilmiş, bırakıl-
mış, bakılmamış, terk edilmiş.
nebean:
yerden çıkma, kaynama,
fışkırma.
nefis:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları, süflî arzu-
ları.
rah-ı hidayet:
hidayet yolu,
doğruluk yolu.
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen,
koruyan, acıyan Allah.
Rahman:
ister mü’min, ister
kâfir; ister iyi isterse kötü ol-
sun; rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmış-
ların rızıklarını ve geçim şekil-
lerini içine alan rahmetin sa-
hibi Allah.
ruh:
his, duygu.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci derecede,
ikinci olarak.
şe’n-i ulûhiyet:
Cenab-ı Hak-
ka ait iş.
şeytan:
Hz. Âdem’in üstünlü-
ğünün kabulü anlamında ona
secde edilmesi ile ilgili İlâhî
emre uymadığı için semadan
kovulan ve o zamandan beri
Âdem oğullarını doğru yoldan
çıkartmaktan geri durmayan
lânetlenmiş varlık, iblis.
tercüman:
tercüme eden,
başka bir dilde yazılmış veya
söylenmiş bir şeyi yine başka
dile çeviren, çevirici, dilmaç.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vücut:
var olma, varlık.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
| 56 | BARLA LÂHİKASI