mülâkatta bu bapta pek çok büyük iltifatlarınızı gördü-
ğümden mütehassıl hicap sevkiyle ufak bir tasdi’de bulun-
dum. Son iki mektubunuzda sual buyurulan hususa cevap
vermekliğim ısrar ile emir buyuruldu;
(1)
Én
æ`r
©n
Wn
Gn
h Én
æ`r
©p
ªn
°S
Fa-
kat, bu ağır suale, acz ve fakrın en müntehasında bulu-
nan bu kardeşiniz hak ve hakikate muvafık ve mutabık bir
cevap verebilmek için inayet ve kerem-i İlâhî ve meded-i
ruhaniyet-i Peygamberîye iltica eyledi. Şöyle ki:
Mübarek
Sözler
şüphesiz Kitab-ı Mübin’in nurlu lema-
atıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla bera-
ber küll hâlinde kusursuz ve noksansızdır. Beşerin her ta-
bakası kendi fıtrî anlayışları nispetinde onlardan hisse-
mend ve faidemend olurlar. Şimdiye kadar tenkit olun-
maması, her meslek ve meşrep ehline hoş gelmesi ve
mülhitlerin dil uzatamayıp ebkem kalmaları, kanaatimi-
zin sıhhatine delâlet etmeye kâfidirler.
Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim bürhanlar:
Evvelâ:
Bid’aların çoğaldığı bir zamanda ulemanın sü-
kût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan ha-
disteki emir ve zecr.
Saniyen:
Peygamberimizin ittibaına mükellef olduğu-
nuzdan onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam
mecburiyeti olduğu.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
bab:
kısım, bölüm, bahis.
beşer:
insan, insanlık, âdemoğlu.
beyan:
anlatma, açık söyleme,
bildirme, izah.
bid’at:
dinin aslında olmayıp son-
radan icat edilen şeyler, yeni
âdet.
bürhan:
doğru ön hükümler ile
yapılan kıyas.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ebkem:
dilsiz, konuşamayan.
ehil:
maharetli, usta, kabiliyetli,
becerikli.
fakr:
varlıktan geçme, yalnız Al-
lah’a muhtaç olma.
faidemend:
faydalı, yararlı.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuştan
olan.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
husus:
mevzu, konu.
ısrar:
direnme.
iltica:
sığınma, barınma.
iltifat:
güler yüzle muamele, na-
zik davranma, gönlü hoş etme,
teveccüh etme, iyilik etme.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilikler,
yardımlar.
ittiba:
tâbi olma, uyma, arkasın-
dan gitme, itaat etme.
kâfi:
yeten, kâfi gelen, deruhte
eden, ihtiyacı karşılayan.
kanaat:
görüş, fikir.
kerem-i İlâhî:
İlâhî lütuf ve ik-
ramlar.
Kitab-ı Mübin:
kâinattaki olayları
cereyan ettiren Allah’ın kudretine
ait nizam ve intizam esaslarını,
kanunlarını ihtiva eden manevî
kitap; kudret kitabı.
küll:
hep, bütün, çok, bir şeyin ta-
mamı.
lâzım:
gerek, gerekli, lüzumlu.
lemaat:
lem’alar, parıltılar, parla-
yışlar.
mecburiyet:
mecbur olma, mec-
burluk, zarurîlik durumu, zora tu-
tulma, zorunluluk.
medet-i ruhaniyet-i Peygambe-
rî:
Hz. Muhammed’in ruh kuvve-
tinden yardım gelmesi..
meslek:
gidiş, usul, tarz.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
mutabık:
uygun.
muvafık:
yerinde, uygun,
uyar, münasip.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müddet-i hayat:
ömür müd-
deti, yaşam süresi, bir kimse-
nin ömrü.
mükellef:
bir şeyi yapmaya,
bir şeyi ödemeye mecbur
olan, vazifeli, muvazzaf.
mülhit:
İslâm dininden ayrı-
lan, Allah’a ve dine inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, dinsiz,
imansız, münkir.
münteha:
bir şeyin ulaşabil-
diği son yer, nihayet, son, en
son, uç.
mütehassıl:
hâsıl olan, vücut
bulan, meydana gelen, olu-
şan, üreyen.
saniyen:
ikinci derecede,
ikinci olarak.
sevk:
yönlendirme.
sükût:
değerden düşme, de-
ğerini yitirme.
şüphe:
kuşku.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
tasdi:
rahatsız etme, sıkma,
can sıkma, taciz etme.
tenkit:
eleştiri.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vazife:
ahlâk veya iş icabı ya-
pılması gereken iş, görev.
zecir:
zorlama, icbar etme.
1.
Dinledik ve itaat ettik. (Bakara Suresi: 286.)
| 54 | BARLA LÂHİKASI