Hem insan ve bazı canavarlardan başka, Güneş ve Ay ve Arz’dan tut, tâ en küçük mahlûka kadar her şey kemâl-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumî bir itaat bulunması, büyük bir Celâl ve İzzet Sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor.
Hem gerek nebatî ve gerek hayvanî ve gerek insanî bütün validelerin o rahîm şefkatleriyle (HÂŞİYE) ve süt gibi o latîf gıda ile o âciz ve zayıf yavruların terbiyesi, ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedaheten anlaşılır.
Bu âlemin Mutasarrıfının madem nihayetsiz böyle bir keremi, nihayetsiz böyle bir rahmeti, nihayetsiz öyle bir celâl ve izzeti vardır; nihayetsiz celâl ve izzet, edepsizlerin te’dibini ister; nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram ister; nihayetsiz rahmet, kendine lâyık ihsan ister. Hâlbuki bu fânî dünyada ve kısa ömürde, denizden bir damla gibi, milyonlar cüzden ancak bir cüz’ü yerleşir ve tecellî eder. Demek o kereme lâyık ve o rahmete şayeste bir dâr-ı saadet olacaktır. Yoksa, gündüzü ışığıyla dolduran güneşin vücudunu inkâr etmek gibi, bu görünen rahmetin vücudunu inkâr etmek lâzım gelir. Çünkü bir daha dönmemek üzere zeval ise, şefkati musibete, muhabbeti hırkate ve nimeti nikmete ve aklı meş’um bir alete ve lezzeti eleme kalbettirmekle, hakikat-i rahmetin intıfası lâzım gelir.
HÂŞİYE: Evet, aç bir aslan zayıf bir yavrusunu kendi nefsine tercih ederek, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna vermesi; hem korkak tavuk, yavrusunu himaye için ite, aslana saldırması; hem incir ağacı kendi çamur yiyerek yavrusu olan meyvelerine halis süt vermesi, bilbedahe nihayetsiz Rahîm, Kerîm, Şefîk bir Zatın hesabıyla hareket ettiklerini kör olmayana gösteriyorlar. Evet, nebatat ve behimiyat gibi şuursuzların gayet derecede şuurkârâne ve hakîmâne işler görmesi, bizzarure gösterir ki, gayet derecede Alîm ve Hakîm birisi vardır ki, onları işlettiriyor; onlar, Onun namıyla işliyorlar.
Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 84
LÛGATÇE:
Arz: Dünya.
behimiyat: hayvanî varlıklar.
bilbedahe: apaçık.
dâr-ı saadet: mutluluk yeri; Cennet.
hakîmâne: hikmetle iş yaparcasına.
hırkat: ayrılık ateşi.
intıfa: yok olma, sönme.
kalbettirmek: dönüştürmek.
meş’um: kötü, uğursuz.
nikmet: sıkıntı, azap.
Şefîk: şefkatli, merhamet eden ve esirgeyen Allah.
şuurkârâne: şuurluymuşçasına.
tahtında: altında.
zeval: sona erme, yok olma.