Şu hizmet-i Kur’ani’ye ve imaniyenin; Kudsi mahiyeti asliyesi içerisinde bazı hal ve harekat var ki sırıtır, orta yerde kalır hem kendini ayıplar hem de başkalarınca zem edilir. Hizmetler, mühim işler ise yapılamaz.
Nedir bu? İşgüzarlık! Yapmadığı, düşünmediği, fikir bile etmediği işleri yapmış gibi, yapıyormuş gibi gözükmek. Her fırsatı değerlendirerek başkalarının yaptığı işleri biraz da pohpohlayarak kendisi yapmış, kendisi yapıyormuş gibi görünmek! Görünmeye çalışmak!!
Aslında şu haller riyanın, tasannuya bürünmüş, süslendirilmiş ve başkalarınca yutulmaya hazır başka bir görünüşü, hali diyebiliriz.
Hadi dünya için dünya hayatı ve dünya menfaatleri için; “Lölö, Lölö” “olabilir diyelim. Amma ahirete dair işler için Kudsi Kur’an, iman ve İslamiyet için yapılacak işlerde, girilecek hal ve durumlarda riyakârlık yapmak Cehennemin kapılarını aramak demektir. Çünkü şu riyakârane tavır ve haller sadece yapanın değil, yapılanların, bu tarz riyakârlıklarla kandırılan ehl-i hizmetin de hizmetlerini payimal etmek oluyor, onları aldatmak oluyor ve Şahid-i ezelinin manevi takip ve tehdidini unutmak ve gaflete düşmek oluyor.
Gayenin, maksadın, maksudun, isteklerin, hedeflerin, hizmetlerin hep birden boşa çıkmasını, işe yaramamasını ve her alanda tersiyle muamele görülmesini istiyorsa bir insan o zaman riyakârlığında haklıdır. Yapmaya devam edebilir, yanmaya da adım adım gidebilir. Serbest. Kendi düşen ağlamaz.
Unutulmamalıdır ki hakkın, hukukun, dürüstlüğün, doğruluğun kaleminin ucundaki mürekkep ve yazılan yazılar hep bizlerin cüz’i iradesiyle seçtiği / intihap ettiği konular, hal, hareket ve durumlardır.
Eğer riyakârlık imtihanında sınıfta kalırsak bu dünyada bile hesap görme başlar. Ve doğruluğu, dürüstlüğü çöp tenekelerinden aramaya başlarız. Hak aldatmayı hakikatbin aldanmaz. Riyanın, riyakarlığın bizim aramızda ne işi var!..