İnsan için kaçınılmaz bir sondur ölüm.
Âyet-i kerîmede “Her nefis ölümü tadacaktır” buyurulmuş. Dünyada, bir günde yüz elli binden fazla insan ölümü yaşamaktadır. Ölüm, ehl-i iman için bir terhis teskeresidir.
Hadisin ifadesi ile “Ya, Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
Bu günlerde ölümler daha da artmıştır. İnsanı ayakta tutan, yediği yiyecekler ve aldığı gıdalardır. Aslında bu maddeler, cansız maddelerdir. Ama, vücudumuza giren bu gıda ve yiyecekler, insanın hayatta kalmasına vesile olmaktadırlar.
Bunu, yazar Hekimoğlu İsmail, 1970’li yıllarında Yeni Asya’da çalışırken “Ölüler Diriliyor” adı altında bir broşürde dile getirmişti. Eski okuyucularımız bu kitabı hatırlarlar.
İşte, her canlıyı hayatta tutan gıdalar, o canlıları hayatta tutar. 12 Eylül Darbesi sonrası Almanya’ya giden inançsız birisi kanser olmuş, ölmek üzere iken doktor ona şöyle demiş: “Sen yakında öleceksin. Eğer istersen sana bir din görevlisi getirelim.”
İnançsız olduğu için, ne hoca ne de papazı istememiş. Fakat sonra bir din görevlisinin getirilmesini istemiş. Görevliye, “Hoca efendi ben öldüğüm zaman halim ne olacak?” diye sorar.
İmam efendi; “Öldükten sonra ya cennet veya cehennem var” der. İnaçsız insan şöyle cevap verir: “Benim endişem, yok olup kaybolmaktı. Madem hayatım devam edecek önemli değil.”
İşte insan, bir milyon sene hayat yaşasa da yine baki kalmayı arzu etmektedir. Ölüler bu anlamda diriliyor. Her insan yaptığının karşılığını görecektir. 1977’de TRT’de merhum Yücel Çakmaklı’nın, “Çok sesli bir ölüm” adlı filmi yayınlanmıştı ve Avrupa’da da ödül kazandırmıştı.
Orada çocuk babasına şu soruyu soruyor: “Baba, ölüm ne ki?”
Baba da, Risale-i Nur’dan ilhamla şöyle cevap veriyor: “Oğul, ölüm hiçlik değil, firak değil, bir tebdil-i mekândır, vatanı asliye kavuşmaktır.”
Ölüler o zaman diriliyor işte...