Bahar, bir anlamda yaratılışı hatırlatır bizlere… İnsan, gençliğin de adeta bir gül çiçeğine benzese de, ihtiyarlığında “uyuşmuş bir kış çiçeğine benzer” demişlerdi…
Bahaddin Karakoç, bahar ilgili şiirin de bunu şöyle tasvir etmiş:
“Çiğ düşmüş göklerden,
Ve bir bahar günü doğdun sen..
Kendi kendine ayna oldun nergislerden,
Bir bahar günü doğdun sen…
İlkin horozların göğsüne göründün,
Bir bahar günü doğdun sen..”
Bir başka şair ise, hüzün ile nağmelere dökülen şu mısraları söylemiş:
“Baharı beklerken yazım kış oldu,/ Her zaman gözümde bir yaş oldu..”
Hayatta bahara ve kışa benzeyen nice hallerimizi yaşarız…
Ama, asude bir baharı ancak ebedi âlem de yaşayacağımızı bilmemiz gerekir…
Cahit Sıtkı Tarancı ise hissiyatını şöyle dillendirmiş:
“Yüzümü bulutlara kaldırıp,
Dua eder gibi mırıldanıyorum,
Kuşlarla otlar ile yıkanıyorum,
Rüzgarla, ilk baharla…
Güneş göz kapaklarımı ısıtıyor,
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi,
Rüyada mıyım, gerçek mi bu,
Hem var gibiyim, hem yok gibi…
Bir güney kentinde,
Bir kıyı bahçesinde,
Başakların sonsuz salınışı,
Burada kendim ile baş başa,
Ömrümü böylece tamamlayabilirim…”
Hayatımızı bahar tadında yaşamak iman ve salih ameller ile olur… O zaman, baharların ve kışların dahi bir manası olur… Ne musibetlerin esintileri, ne de ayrılıkların hüzünleri bizleri tesir altına alamaz…
Bediüzzaman hazretlerinin “Ricalar”da dile getirdiği hayat hallerinin nasıl ümit ve sevinçlere dönüştürdüğünü ifade etmektedir…
İşte, bahar hasretlerinin ümide dönüşmesi, hayata pozitif bakmanın işaretlerini vermektedir.
Hayatı çekilmez eden hallerini yok etmek veya vasata indirmek baharları iyi realize etmek ile mümkündür…
Hayatınızın bahar tadında geçmesi ümidi ile…