Fesubhanallah! Artık, tâziye makalesi yazmaya yetişemiyorum.
Şu son on gündür, hep de akranımız olan Nur kardeşler, terhis tezkeresini alıp, âhiret âlemine uruc etmeye başladı. Burada, Emirdağ Lahikasında geçen şu mektub aklıma geldi: “Hâfız Ali, Hafız Mehmed, Savalı Ahmed, Mehmed Zühtü ve Hasan Feyzi ağabeyler arka arkaya vefat ediyorlar. Üstad çok üzülüyor. Ama iman kuvvetiyle böyle diyor: ‘Bütün bu elîm acılara mukabil, inayet-i İlâhiye imdada geldi; hem kendimi, hem onu, hem Nurcuları mesrurane ruh u canımızla ta’ziye içinde tebrik ettim. Bin bârekellah ve binler rahmetullah dedim, terhisini alkışladım.’” En son da, 16 Aralık 2024 günü, Muhsin Demirel kardeşimizin vefat haberini aldım.
Beyefendi, nâif, nâzik, nüktedan bir kardeşimizdi, akrandık. Üstadın Son Şahid talebelerinden, risaleleri, tayyarelerle sevk eden pilot ağabeyimiz, rahmetli Ali Demirel’in küçük oğluydu. Büyük oğlu rahmetli Hüseyin, Yeni Asya’nın umumî neşriyat müdürlüğünü de yapmış ve bir zaman gazetenin eli-kolu olan bir fedaî idi.
Muhsin kardeşimiz, bizim kadim bir arkadaşımızdı. Kısaca kendini şöyle anlatmıştı: “1954 Eskişehir doğumluyum. Aslında ailece Burdurluyuz. Babam Ali Demirel, biz doğmadan evvel 1950-51 yıllarında Üstad Hazretlerini tanımış, kendisini müteaddit defa ziyaret etmiş, Hava Kuvvetlerinde tayyareci bir pilottu... Çocukluğumuz, gençliğimiz İstanbul’da geçti. Babam küçük yaşlardan itibaren bizi hizmetlerin bulunduğu, teksirin yapıldığı yerlere götürürdü. O zaman, şimdiki gibi dersler yoktu. Babama sorarlardı ‘Niye getiriyorsun bu yaşta bu çocukları?’ diye. Babam ‘İleride hatırlarlar’ derdi. Dün yediğim yemeği unuturum, ama bugün hâlâ bunları unutmam. Ben İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdim. İktisad ve İşletme Fakültelerinde master yaptım. Talebeliğim esnasında Hamid Hoca’nın yazmış olduğu, Tevafuklu Kur’ân’ın neşrinde çalıştık. Hamid Hoca’dan hat dersi aldık. Şu anda fiilen hattatlık yapıyorum. Hayat hikâyem bundan ibaret.”
Evet, “hayat hikâyesi, bundan ibaretti” bir varmış, bir yokmuş. İnsanoğlu öyle işte… Onunla tanışmamız Ankara’ya geldiği, (kırk sene kadar evvel) senelerden beridir. Ankara’da DPT’de çalışıp, emekli olmuştu. Hat sanatına kendini vermiş ve başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere, Üstad’ın vird ve dualarını bir araya getirdiği “Evrâd-ı Nuriye’yi” de hazırlamıştı.
Risale-i Nurlara çok hâkimdi, ihlâslı ve hizmet ehli bir kardeşti. Sık irtibat yapardık. Bazen, bir mesele hakkında, fikir alışverişinde bulunurduk. Ankara’ya gittiğimiz bir seferinde, Ömer Tuncay ağabeylerle beraber, evine davet etmişti. Bize çiğ köfte yapmıştı (çok sever ve ikram ederdi) takılmıştım “Yahu, sen Urfalı değilsin, nereden öğrendin?” diye, gülüşmüştük.
Birisi, rahmetli Bekir Berk Ağabeyin mektublarını bir araya getirip, kitab yapmış. Ben onu bilmiyordum. Bir gün, bizim selâmetlik (Rabbim, ona âcil şifalar versin inşâallah!) Mikâil Yaprak aradı, “Yahu, böyle bir kitab gördüm, senin mektubların var, senin isminden de bahsediyor” dedi. Kitabı aradım, buldum. Biraz baktığımda, şaşırdım. Yahu, mektuplaşmalar, iki kişi arasındaki, hususî, mahrem yazışmalardır. Bunların ortaya dökülmesi, çok hoş bir şey değildi. Neyse, önce benimle alâkalı kısımları buldum, okudum. Başka kimlerin olduğuna baktığımda, bir çok tanıdık sîma gördüm. Tabiî, Muhsin kardeşi de gördüm. Okudum, hakikatten de, Bekir Ağabey ile aralarında geçen hususî bir mektublaşmaydı. Çok hoşuma gitmedi. Muhsin’i aradım, anlattım. Şaşırdı, kızdı. “Öyle şey olur mu ya?” deyip, “Bana da bir yolla kardeş” dedi. Yolladım, rahatsız olmuştu.
Benim makale-haber grubumda, o da vardı. Bazen, gönderdiklerimiz hakkında konuşurduk. Hassaten, vefat haberlerini duyduğu zaman, haberdar olduğundan dolayı, sevinirdi.
Bir müddet önce rahatsızlanarak, hastahaneye kaldırılıp, yoğun bakım ünitesine alınmıştı. Ömer Tuncay ağabeyler vasıtasıyla, haberlerini alıyordum. Rahatsızlığına muttali olur, olmaz hemen grubumda paylaştım. En son Mikâil Yaprak kardeşime yazdığım şifa makalesinin altında, hasta olan bazı arkadaşlarımızın isimlerini zikretmiştim. Muhsin kardeşim de, onların içindeydi.
16 Aralık 2024 günü, akşama doğru, Abdullah Eraçıkbaş kardeşimden gelen mesajla, vefat haberini aldım.
Allah rahmet eylesin. Makamı, mekânı cennet olsun! Çektiği sıkıntılar, günahlarına keffâret olsun İnşâallah!
Hanımı Nuran kardeşimizin, kızları; Kevser ve Canan’ın, camiamızın, hepimizin başı sağ olsun!