Bilmiyorum, yeni nesil “Kara Fatma”yı tanır mı? Bizim neslin iyi tanıdığı, madenî olan, eski, beyaz 25 kuruşların üstünde resmi, hem Ankara Ulus meydanında sırtında mermi taşıyan, hem de memleketin bazı yerlerinde heykelleri olan Kara Fatma’dan bahsedeceğiz.
Fatma Seher Erden (1888, Erzurum -2 Temmuz 1955 İstanbul) ya da soyadı kanunundan önceki takma adıyla “Kara Fatma”, İstiklâl Muharebesi kahramanı kadın asker. 1. Dünya muharebesinden sonra, memleketin her köşesinde işgallerin başlaması üzerine, ilk başlarda yakın aile çevresi, akrabaları, köylüleri ile küçük müdafaa çeteleri kurdu; daha sonra çetesiyle beraber, tertibatlı orduya iştirak eden Kara Fatma, İstiklâl muharebesinde üç sene hizmet etti ve 300 kişilik bir müfrezeyi idâre etti.
Piyade ve atlı olarak silâh ve cephane yükleri ile cepheden cepheye koştu. İzmit'in düşman işgalinden kurtuluşunda rol oynadı. Peşinden, I. ve II. İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi ile Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde mücadele etti.
Bütün bu kahramanlıklarından dolayı da, İstiklâl Madalyası almaya hak kazandı.
İşte bu, İstiklâl muharebesi kahramanı olan, paraların üzerinde resmi ve bazı yerlerde de heykeli bulunan kara Fatma’nın âkıbeti ne olmuş biliyor musunuz? Ne olacak ki, ne olabilir ki? Bu vatanı düşmanın eline bırakmayan birçok kahraman gibi sefâlete mahkûm olmuştur. Olsun, mühim değil. Bizim bir tane kahramanımız var ya, o bize yeter. Gerisi mühim değil. (!)
Tarihçi Mustafa Armağan’dan nakle göre, işte o Kara Fatma’nın izini tâkib edip arayan muhabir Mekkî Said Bey, nihayet onu, 1933 yılında İstanbul’un Galata semtindeki Rus manastırının bir odasında, sefalet içinde yaşarken bulur.
Aradığı kişiyi 2. kattaki 9 numaralı odada bulan muhabir Mekki Said Bey’i, önce bir Rus çocuğu karşılar ve kendisine Kara Fatma’nın odasını gösterir. Muhabir onu, komşularının artıklarıyla karnını doyuran ve yalnız kaldığı zamanlarda utancından hüngür hüngür ağlayan birisi olarak görür. Kara Fatma’nın odasında iki çuval seriliymiş, onlar da meğer torunlarının yatağı imiş. Kendisi yerde tahta üzerinde yatıyormuş. Soğuk bir sac mangalın yanında, köşede bir tencere, aylarca evvel yere nasıl bırakıldıysa öyle duruyormuş.
Kara Fatma konuşmaya, iş bulamamaktan şikâyet ederek girer. Torunlarına bakabilmek için kapıcılığa, hattâ çöpçülüğe bile razıdır. Lâkin, kimse iş vermemiştir. Çok dertli ve içler acısı bir hayat sürmektedir. Bunlara sebeb ise, son zamanlarında yaşadığı hadiseler, çektiği sıkıntılardır.
Muharebelerdeki yaralanmalarından bahseder. Kızının parmaklarını şarapnel uçurmuş, evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra ise delirmiş. Böylece, torunlarına bakmak mecburiyetinde kalmış. Yine de, göğsüne taktığı İstiklâl madalyasından gurur duymaktadır. “Bütün sefaletimi unutturan, beni yaşatan, bu İstiklâl madalyasıdır. Açım ama şerefliyim!“ der.
Aç ama şerefli kadın, o sırada ağlamaya başlar. Ağlarken anlatır, anlatırken ağlar: “Bazen torunlarımın elinden tutup, nineleri olduğumu belli etmeden, ‘Şu yetimler aç kalmış, ölecekler’ diye onlar için yardım toplamaya çıkıyorum. Ne yapayım, siz söyleyin?”
Muhabirin aklına, torunlarının nerede olduğunu sormak gelir. Sokakta, dilencilik yaptıklarını söyler.
Dilenmekten dönerken, birinin avucunda 100, diğerininkinde 60 para vardır “Al nine” derler, “hiç harcamadık, olduğu gibi sana getirdik. Bu paralarla, bir çay pişiremez misin? Çaya, ekmek batırıp da, beraber yiyelim.”
Torunlarıyla birlikte dilenen bu Kara Fatma, bizim bildiğimiz istiklâl muharebesi kahramanı, kara bahtlı, Kara Fatma’dır. Tek Parti devrini perişanlıklarla geçiren Kara Fatma, 1944 senesinde yeniden hatırlanıp Defterdarlıkta bir işe yerleştirilir. 1954 senesinde yine sefil bir vaziyette İstanbul’da bir kulübede tek başına yaşamaktadır.
İşte, o tek Parti devrini perişanlıklarla geçiren Kara Fatma’ya, doğru-dürüst bir maaş ne zaman bağlanmıştır bilir misiniz? Demokrat Parti devrinde, 22 Şubat 1954’te. Ancak hususî bir kanunla, kendisine ‘ömür boyu’ 170 lira maaş bağlanan Kara Fatma’nın ömrü bu maaşı harcamaya yetmez ve ertesi sene İstanbul’da hayata vedâ ederek, bu fânî dünyadan sefalet içinde göçer gider. Aynen, İstiklâl şairimiz Mehmed Âkif ve istiklâl harbinin bazı kahramanları gibi…