Risale-i Nur hizmetlerinde Risaleler’in sohbeti, yayını, dağıtımı, başkalarına anlatılması ve tanıtılması en temel görevlerdendir.
Risale-i Nurlar’ı insanın kendi hayatının her alanında yaşaması ise en önemlisidir. Risaleler’i düzenli okuyup, anlayıp ve hayatında uygulayabilenler, farkında olsunlar veya olmasınlar sefine-i Nuh’un güvenli güvertesinde, sadece Türkiye’yi değil dünyayı aydınlatan birer Nur Talebesidirler.
Askerlik hizmetimi yapmak için 1971’de Keşan’a gitmiştim. Keşan’da 4. Tümen / 4. Alay / 3. Tabur / Talimgâh Bölüğü’nde Yedek Subay olarak askerliğimi yapmaktaydım. Buradaki askerlik dönemim Ramazan ayına denk gelmişti. Benim, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu ve ilahiyatçı olduğumu bilen erler, “Bize teravih namazı kıldırır mısınız?” diye sormuşlardı. Ben de onlara “Sizler kendi aranızda teravihi kılınız. Zira namaz kıldırırsam, benim Nurcu kimliğim öğrenilebilir ve bundan dolayı sizleri çok rahatsız ederler” dedim. Çünkü üstlerim beni tarafsız ilahiyatçı olarak tanıyorlardı.
Askerlerden Risale-i Nurlar’a ilgi duyanlar vardı. Ben de onlara küçük risalelerden veriyordum. Herkese yetecek miktarda kitabımız yoktu. Ancak asker arkadaşlarımız okumalarını tamamladıkça kitapları kendi aralarında değiştiriyorlardı. Böylece diğer Risaleleri de okuma imkânları olmaktaydı. Bir gün subaylardan birinin talimatıyla dolap ve koğuş araması yapılmış ve bu aramalarda İhlâs, Uhuvvet ve Hutbe-i Şamiye adlı eserler tespit edilip alınmıştı.
Birkaç gün sonra, üstlerimden biri beni odasına çağırdı ve “Asteğmenim bu kitapları dolap aramasında bulduk. Kitapların üzerinde Said Nursî yazıyor. Bunlar yasak kitaplar değil mi? Bunları incele ve bize raporunu ver” demişti. Bunun üzerine ben de kitapları elime hiç almadan, üst subayıma “Komutanım, bu kitaplarda herhangi bir suç unsuru mevcut değil. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın onayı ve mahkeme kararları arka sayfada yazıyor” dedim. Komutan ve odadaki diğer subaylar hemen kitapların arka tarafını okuyup “Asteğmenim senin söylediklerinin aynısı burada yazıyor. Bu kitaplar suç değilmiş” dediler. Bu sayede Risale-i Nurlar askerlere geri verilmişti.
Günümüzde olmasa da eski dönemlerde Risale-i Nurlar’ın arkasında uygun ve izinli yayın olduğu hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Mahkeme Kararları yazılıyordu. İlahiyatçı olduğum için, bulunan kitapların uygunluğunu belirlemek üzere üstlerimiz, beni bilirkişi olarak tayin etmişlerdi. Hem benim Nurcu kimliğimi bilmiyorlardı, hem de beni bilirkişi seçmişlerdi. Dolayısıyla farkında olmasalar da onlar için çelişkili bir durumdu. Diğer taraftan bu yaşananlar Risale-i Nur’un bereketini ve bizleri muhafazasını gösteriyordu.
Cenâb-ı Allah, bizleri, Risale-i Nurlar’ı hayatında yaşayanlardan eylesin. Amin