Diğer bir ifadeyle dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlıktır.2
Dil, kültür ve medeniyetlerin vazgeçilmez bir unsurudur. Bunlar arasında sıkı bir etkileşim vardır. Dilin şekillenmesinde kültür ve medeniyetler büyük bir role sahiptir. Dilde var olan kelime ve kavramların birçoğu, o dili konuşan milletin sahip olduğu kültür ve medeniyetten kaynaklandığı bir gerçektir. Mesela, teknolojik ürünlerin isimlerinde kullandığımız kelimelerin birçoğu Batı kaynaklıdır. Çünkü bu ürünlerin büyük kısmı Batı medeniyetinin mahsulüdür. Bu anlatılanlar göz önünde bulundurularak, bir dilin kelime ve kavramlarından hareketle hangi dillerden ya da kültür ve medeniyetlerden etkilendiği ile ilgili fikir sahibi olunabilir.
KUR’ÂN’DA YABANCI KÖKENLİ KELİME VAR MIDIR?
Makalenin Kur’ân-ı Kerim’de kullanılan kelimelerle ilgili olduğu için bu mevzuyu izah etmenin yararlı olacağı kanısındayım. Aşağıda bu konuyla ilgili İslam âlimlerinin görüşleri verildikten sonra; “Kur’ân Arapça bir kitap mıdır değil midir, ya da Kur’ân’da yabancı kökenli kelime var mıdır yok mudur, Kur’ân’da yabancı kökenli birkaç kelimenin bulunması, onu Arapça bir kitap olmaktan çıkarır mı?” gibi eleştiriler her zaman olmuştur.
Bilindiği gibi Kur’ân-ı Kerim Arap dili ve Kureyş lehçesi ile nâzil olmuştur. “Biz O’nu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”3 Fakat Kur’ân’da yabancı bir dilden Arapça’ya geçme kelime bulunup bulunmadığı, bulunduğu taktirde de bu, Kur’ân’ın Arabîliğine halel getirir mi, getirmez mi konuları öteden beri tartışılagelmiştir.
Kur’ân’da yabancı kelime vardır iddiasına, başta Taberi (v.103/721), Cevâlikî (v.539/1144), İbn Abbâs (v.68/687), Mücâhid (v. 103/721) ve İkrime (v. 107/725) gibi bazı dilci ve müfessirler şiddetle karşı çıkmışlar, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını ve bunu tasavvur etmenin dahi Kur’ân’ın kudsiyetini ihlal edeceğini söylerler.4 Bu görüşte olanların ileri sürdükleri deliller şunlardır: Kur’ân’ın; “Biz, onu, sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”5, “Eğer biz, onu yabancı dilde bir Kur’ân yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: Âyetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi? Arab’a yabancı dil mi?”6 meallerindeki bu iki âyet, Kur’ân’da yabancı kökenli (muarreb) kelimeler bulunmadığına dair yorumlar yapanlar mevcuttur.
Bu görüşü savunan müfessirlerin ikinci iddiası; Kur’ân’ın nüzûlü sırasında onda geçen birtakım lafızlar, ilk etapta insanlar tarafından anlaşılmamıştır, anlaşılmayan bu lafızların yabancı kökenli oldukları zannedilmiştir. Ancak, daha sonra Kur’ân hakkında insanların bilgisi geliştikçe, Kur’ân’ın hepsini okumaya ve anlamaya başladıklarında, bu kelimelerin yabancı kökenli olmadıkları görülmüştür.7
Yukarıdaki görüşe karşı tabiunun ileri gelenlerinden Ebu Meysere (v. 63/683) ve daha sonraki âlimlerden İmamu’l-Harameyn (v. 478/1085), Ebu Ubeyd Kasım b. Selâm (v. 224/838) gibi bazıları Kur’ân’da birtakım muarreb kelimenin bulunduğunu savunmaktadırlar.8
ANORMAL BİR DURUM MUDUR?
Bunlara göre, çağlar üstü ve evrensel niteliğe sahip olan Kur’ân’da, belli bir bölgedeki insanlar tarafından tam olarak anlaşılmayan birtakım kelimelerin bulunması anormal bir durum değildir. Aksine sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkiler yoluyla Arapça’ya geçmiş ve Arapçalaşmış yabancı kökenli bazı kelimelerin bulunması doğal bir hadisedir.9 Çünkü bir dilin, başka bir dilden kendisine geçmiş kelimeleri bulundurması onu müstakil bir dil olmaktan çıkarmaz. Keza Kur’ân-ı Kerim’de de kökeni Arapça olmayan birtakım kelimelerin bulunması, onu Arapça bir kitap olmaktan çıkarmaz.10 Bu duruma en güzel örnek Arapların kullandıkları dil itibariyle üçe ayrılmasıdır:
1-Arab-ı Ariye: Has Araplar,
2- Arab-ı Musta’ribe: Sonradan Araplaşmış olanlar,
3- Arab-ı Müstacime: Yabancılaşmış Araplardır.
Arab-ı Ariye yani Has Arapların lehçesi Kur’ân-ı Kerim’i tam olarak ifade edememektedir.11
“İbn-i Cerir’in naklettiğine göre, İbn-i Abbas’ın Tefsir-i El-Faz-ul Kur’âniye isimli eserinde, Kur’ân’da Farsça, Habeşce, Nabtiyece, Türkçe, Yunanca ve daha pek çok milletin dillerinden kelimeler vardır. Kur’ân, esas Arapça olmak üzere diğer milletlerin de dillerindeki kelimelerin karışımı ile indirilmiştir.”12 Hem Kur’ân, herkesi kapsayacak şekilde kâinata gönderildiği için, evrensel bir kitaptır. Bu anlamda umumi ifadeler kullanmıştır. Onun için “Ey insanlar” ya da “Ey iman edenler” ifadelerine sıkça rastlamaktayız.
MUARREB KELİMELER
Suyuti, El-İtkan adlı kitabında, Kur’ân’da geçen muarreb kelimelerin tamamının listesini vermiştir. Bu kelimeler bendenizin, El-İtkan tercümesinden yararlanılarak aşağıda zikredilmeye çalışılmıştır:
İstebrak: Farsça’da “en güzel ipek elbise” manasındadır.
Ebarik: Salebi’nin Fıkıh’ul Lugat isimli eserinde Farsça bir kelime olduğu belirtilir. Cevaliki’ye göre bu kelime Farsça olup ibrik anlamındadır.
Ebu: Şeydele’ye göre Hintce, bazı âlimlere göre de Arapçadır. Ömer Örtlek’e göre Sümerce olup; amca, sahip ve koruyucu anlamlarına gelmektedir. Bugün halen Şanlıurfa ve çevresinde “Eb” kelimesindeki “b” harfi “p” harfine çevrilerek “apu/apo” şeklinde kullanılmaktadır.
Esbat: Ebu Leys (ö. 175/791)’e göre bölüm, kısım ve fidan anlamında kullanılan Arapça kelimedir.
İblei: İbn-i Hatem (ö.327/938)’in, Vehp’den rivayetine göre Arapçadır. Eşrebi’ye göre de Hintçedir.
Enne ra iku: İbn-i Cevzi’ye göre divan, koltuk ve sandalye manalarında olup, Habeşçe bir kelimedir.13
Ehdallad: Vasiti’nin İrşad isimli kitabında İbranice kelime olduğu ve rükûn, esas, direk manalarına geldiği belirtilmektedir.
Azer: Hz. İbrahim’in (babası değildir) amcasıdır. Azer putperesti, aynı zamanda Nemrud’un müneccimiydi. Ancak hiçbir peygamberin babası veya dedesi putperest değildir. Buna “Nesl-i Pâk-i Muhammedi” yani “Muhammed’in pek temiz ve puta tapmamış nesli” denir.
Esfara: Vâti’ye göre Süryanilere inen kitaplardır. Ebu Hatem’in, Dehhak (ö. 105/723)’dan naklettiğine göre de Nabtilere14 inen kitaplardır.
İsyi: Nabtice bir kelime olup, ahdim ve sözüm anlamlarına gelmektedir.
Ekvab: İbn-i Cevzi’ye göre Nabtice bir kelime olup, bardaklar manasındadır. İbn-i Cerir’in, Dehhak’dan naklettiğine göre de Nabtice olup cere ve testi anlamındadır.
Elim: İbn-i Cevzi’ye göre Zencice dilinden bir kelime olup acı veren anlamındadır. Şeydele’ye göre bu kelime İbranice ve Kıbtice’dir.15 İbn-i Cevzi kelimenin İbranice olduğunu ve İbn-i Kuteybe de Süryanice olarak kullanıldığını kaydeder.
İnau: Şeydele’ye göre Faslıların ve Kuzey Afrikalıların kullandığı dillerin kelimelerindendir. Ebu Kasım’a göre Berberice16 de sıcak anlamında bir kelimedir.
Evvatun: Ebu Şeyh İbn-i Hıbban, İkrimeden; İkrime de İbn-i Abbas’dan naklen Habeşçe bir kelime olup, kanaatkâr ve inançlı anlamındadır.
Evvab: İbn-i Hatem Amr, İbn-i Şuheybi’den naklen, Evvab kelimesi, Habeşçe bir kelime olup, tesbih etmek anlamındadır. İbn-i Cerir de aynı görüştedir.
En: Şeydele’ye göre Kıbtice (Mısır) bir kelime olup, zahirleri ve dış tarafları demektir.
Bembecu: Feryabi’nin, Mücahid’ten naklettiğine göre İbranice bir kelimedir. Eşeklerin taşıdığı yük anlamındadır.
Elbiya: Cevaliki (ö.539/1144), Kitab’ul Muğreb’de Farsça olarak kilise anlamında kullanıldığını nakleder.
Tetbira: İbn-i Hatem, Said Bin Cübeyr’den naklettiğine göre Nabtice bir kelime olduğunu ve kabul etmek ve saygı göstermek anlamındadır.
Tehte: Ebu Kasım’a göre Nabtice ve Filistince bir kelimedir. Kirmani ise El-Acaib adlı kitabında Ebu Kasım’la aynı görüştedir.
Elcubt: İbn-i Hatem, İbn-i Abbas (ö. 68/687)’da naklettiğine göre Habeşçe bir kelime olup, sihirbaz anlamındadır.
Cehennem: Farsça veya İbranice olduğu söylenir. Zindan anlamında kullanılır.
Haram ve Vecebe: İbn-i Hatem, İkrime’den naklen bu kelimelerin Habeşçe (Etiyopyaca) olduğunu belirtir.
Haseb: İbn-i Hatem’in, İbn-i Abbas’dan naklettiğine göre Zencice kelime olup, yakıt anlamındadır.
Havariyyun: Ebu Hatem’in, Dehhak’dan naklettiğine göre Nabtice olup, yıkayıcılar anlamındadır. Diğer taraftan Zencice olduğu ve sevabı söyleyen anlamında kullanıldığı belirtilir.
Hub: İbn-i Abbas’a göre Habeşçe bir kelime olup günah manasındadır.
Dareste: Yahudi dilinde okudun ve ders gördün anlamındadır.
Da ra: Şeydele ve Ebu Kasım’a göre Habeşçe bir kelime ve geçmiş-geçmek demektir.
Dinar: Cevaliki’ye göre Farsça bir kelime olup, altın ve para birimidir.
Ra inen: Ebu Nueym’in Delail-i Nübüvvet adlı eserinde, İbn-i Abbas’dan naklen Yahudice bir kelime olduğu, saçmalamak ve hakaret etmek anlamlarında kullanıldığı belirtilmektedir.
Rabbeniyyun: Allah’a ibadet edenler, ilim sahibi âlimler ve bilginler anlamındadır. İbranice ve Süryanice olduğu hakkında ihtilaf varsa da, Ebu Kasım bu kelimenin Süryanice olduğunu belirtir.
Rabbiyyun: Süryanice bir kelimedir. Sabır ve takva sahibi âlim ve fedailer anlamlarında kullanılır.
Errassu: Kirmani, El-Acaib adlı eserinde kelimenin Arapça olmadığını belirterek, su ve kuyu anlamında kullanıldığını belirtir.
Erragim: Şeydele ve Ebu Kasım’a göre Rumca kelime olup, yazı ve kitabe anlamındadır.
Errahman: Müberid ve Salebe’ye göre İbranice kelimedir. Çok merhamet eden manasındadır.
Ramzen: İbn-i Cevzi’nin Funun-ul Efnan adlı kitabında Arapça olduğunu belirtse de, Vasiti’ye göre İbranice bir kelimedir. İşaret ve işaret etmek anlamlarında kullanılır.
Rahva: Ebu Kasım’a göre Nabtice olup, düzlük ve ova manasındadır. Vasiti de Süryanicede sakin manasında kullanıldığını belirtir.
Errum: Cevaliki’ye göre yabancı bir kelimedir. Rum milleti anlamındadır.
Zencebil: Zencefil ve şarap manasındadır.
Essicil: İbn-i Merdub, Ebu Cevza Tarik ile İbn-i Abbas’dan naklen Habeş dilinden olup, kütük kaydı demektir. İbn-i Cüneyh de Farsça bir kelime olduğunu ve kütük defteri anlamında kullanıldığından bahseder.
Siccil: Feryabi’nin, Mücahid (ö. 103/721)’den naklettiğine göre Farsça bir kelime olup, taş veya toprağın ezilerek pişirilmiş hali olan tuğla ve cere demektir.
Sicin: Ebu Hateme’e göre Arapça olmayan bir kelimedir. Hapishane, Cehennemde bir dere ve kötü amellerin yazıldığı defter anlamındadır.
Seradik: Cevaliki’ye göre Farsça bir kelime olup aslı Seradir’dir. Evi örten dam manasındadır.
Sera: İbn-i Hatem’in, Mücahid’den naklettiğine göre Süryanice ‘de nehir anlamındadır. İbn-i Cübeyr ve İbn-i Abbas da Nabtice olduğunu belirtir. Şeydele’ye göre de Yunanca bir kelimedir.
Dipnotlar:
1- Ebu’l-Fadl Osman İbn Cinnî, el-Hasâis, Mısır, 1952, I, 33; Cemalüddin b. Muhammed İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Beyrut, 1990, XV, 251 vd.
2- Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, İstanbul, 1962, s. 3.
3- Kur’ân-ı Kerim, Yusuf Sûresi, Âyet Yusuf 12/2.
4- Bedrettin Muhammed b. Abdullah ez-Zerkesi, el-Burhan fi Ulûmi’l-Kur’ân, I, Lübnan, Trs, 359-363.
5- Kur’ân-ı Kerim, Yusuf Sûresi, Âyet 12/2.
6- Kur’ân-ı Kerim, Yusuf Sûresi, Âyet Fussilet 41/44.
7- Celaleddin Abdurrahman es-Suyuti, el-İtkan fi Ulûmi’l-Kur’ân, Daru İbn-i Kesir, I, Beyrut 1996, 365-376.
8- Suyuti, a.g.e., I, 366.
9- Suyuti, a.g.e., I, 365-368.
10- Ebû Hâmid Muhammed el-Gazâlî, el-Mustasfâ min‘lmi’l-Usûl, Bulak 1322, I, 105-106.
11- Ömer Örtlek, Yayımlanmamış Celaleddin Abdurrahman Es-Suyuti (V. Hicri 911-Miladi 1506), el-İtkan fi Ulûmi’l-Kur’ân Tercümesi” (Basım Tarihi Hicri 1370 – Miladi 1951).
12- Ömer Örtlek, a.g.e. 132.
13- Habeşçe: Habeşistan (Ütopya) dili.
14- Nabtiler: Filistin’de yaşayan bir millet.
15- Kıbtice: Eski Mısrlıların dili.
16- Berberice: Kuzey Afrika’da yaşayan kavimlerin dilidir.
-DEVAM EDECEK-