"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnkârın patolojisi-1

Nurenda Yaşar Coşkun
05 Haziran 2024, Çarşamba
İnsanın maddi yapısındaki patolojiler, fıtri ve fizyolojik sürecin aksaması, bozulması, değişip farklılaşması gibi sebeplerle ortaya çıkar.

Bu fizyolojik süreçten ayrılma bazen insanın kendi eliyle olabilir bazen de yaratılış gereği bir imtihan olarak verilebilir insana. Manevi yapıdaki patolojiler ise tamamen insanın kendi eliyle sebep olduğu, temiz fıtratından bilerek ve isteyerek uzaklaştığı, hastalığa bizzat kendi meylettiği durumlardır.

Her doğan fıtrat üzere doğduğu için, iman doğuştan gelen, küfür ise sonradan edinilen bir haldir. Fakat insan manevi hastalıkların en büyüğü olan küfre durup dururken yakalanmaz. Gerçek manada küfre düşmüş bir insanın yani kabul-ü ademe derk etmiş birinin adım adım aklını aldatılmaya ve kandırılmaya açık hale getirmesi gerekir. Aklın bu istidatı bozulduğunda delilleri mantık süzgecinden geçiremez.

Bediüzzaman, şeytanın küfür ve inkârı insanlara yutturmasını, batılı hak ve muhali mümkün göstermesini birtakım desiselerle yapabildiğini söyler. Yani şeytan önce aklın mekanizmalarını bozar sonra da inkârı ona yutturur. Akıl yaratılış gereği Rabbini bulmaya ayarlı iken, mantığı adım adım bir yaratıcının var olduğunu ispata hazır iken devreye şeytan girdiğinde ve “desise” dediğimiz hile ile insanın mekanizmasını bozduğunda insan dosdoğru olmaktan uzaklaşır, fıtratın sesini duyamaz ve bir nevi o da şeytanlaşarak önce kendini sonra da başkalarını aldatmaya başlar.

Şeytanın aklı devre dışı bırakma desiseleri; gaflet, dalalet, safsata, inat, mağlata, mükabere, iğfal ve görenektir. Peygamberimiz (s.a.v)’ in döneminde Ceziret-ül Arapta insanları inkara düşüren, kabule yaklaştıkları anda onları vazgeçiren, bizzat Kelamullahı, Peygamberin dilinden duydukları halde çeşitli tevillerle saptıran desiseler hiç değişmedi. Şeytan, çoklarını bu desiselerle avladı ve imanlarını elinden aldı. Âdemden beridir aynı yöntemlerle insanları tuzağına düşürüyor. Kendini aydınlanmış zanneden nursuzları “basit, eski, ilkel” yöntemlerle çok rahat kandırabiliyor.

Gaflet ve dalalet bir çeşit iptaldir. Bu iptal-i his olabilir, iptal-i akıl olabilir, iptal-i vicdan olabilir. Dalalete gidenler ise fasıklardır. Dalaletlerinin menşei ise fısktır. Fısk, insandaki maddi manevi dengeleri bozar, insanı istikametten uzaklaştırır. Kuvvelerinde ifrat ve tefrite düşürür. Vicdan ve ahlak gibi her daim fıtratı haykıran menzillerini susturur. Nizam ve intizamı bozulan insan başkalarının da bu hale düşmesini ister ve kâinatın nizamını ve intizamını bozmaya sebebiyet verir. Gaflet ve dalalet ehlinin aklını iptal edip küfre yuvarlanmasının sebebi yasak çiğnemek, ısrarla emri dinlememek ve itaatten uzaklaşmaktır. Yani fısktır.

Safsata ise insanın aklının henüz tahayyül aşamasındaki bulanıklığıdır. Ehl-i safsata, imkân-ı akıl yerine imkan-ı vehmi esas tutar. İhtimallere, imkân verir. Hayali gerçek gibi algılar. Halbuki akıl, delil üzere giden bir alettir. Bu aletin yakaladığı delilleri “bilemeyiz” gibi bir ahmaklıkla yok saymak, kendi pembe hayallerine gerçekmiş gibi hükmetmek safsatadan başka nedir ki? Bugün birçok gencin “agnostik” akıma kapılması, bunu da kendi akıllarına bir övünç vesilesi sayması ehl-i aklın nazarında hamakattır ve acınacak bir haldir.

İnat ise çoğunlukla garaz ile birliktedir. Ehl-i inat, aklın delillerini yakalasa dahi haset, garaz ve kin gibi bir takım süfli hisler yüzünden kabul etmek istemez. Bunun en çarpıcı örneği Ebu Cehildir. Ebu Cehil diye anılan Amr İbn’ül Hişam, Peygamberimiz (s.a.v) döneminde oldukça zeki kabul edilen, erken yaşta darünnedve denilen, Kureyşin ileri gelenlerinin bulunduğu mecliste söz hakkı olan, sözüne itibar edilen biriydi. Peygamberimizin (s.a.v) “Allahım, iki Ömer’den biriyle bu dini kuvvetlendir” diye dua ettiği kişilerden biriydi. Böyle bir adamın aklını yok sayıp, teklifi kabul etmemesi ve bu konuda şiddetli bir inat göstermesi ancak çok güçlü bir hissin tesiriyle olabilir. Öyle hisler vardır ki kişiyi imandan uzaklaştırdığı gibi bu imansızlığın devamına ve sürekliliğine neden olur. İnat, bu kuvvetli hislerle birlikte ortaya çıkar ve akıl sahibi kimsenin bu aklı artık delilden çok onun hissine hizmet eder. Kişi ne kadar dahi de olsa yaratıcısını bulamayacak kadar cahilleşir ve “Ebu Cehil” haline gelir.

—Devamı Yarın—

Okunma Sayısı: 2797
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı