"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AYM’nin son Bylock kararı

Mustafa ÖZBEK
30 Haziran 2020, Salı
Anayasa Mahkemesi, 2018/15231 başvuru numaralı 04.06.2020 tarihli kararında oldukça enteresan bir karara imza attı.

Karar, hukukî yönden birçok kesim tarafından umutsuzluk örneği olarak dillendirilse de, gerekçeli kararın özetinde, özellikle hukuk açısından umut verici tesbitleri de içeriyor. 

Kararda, MİT tarafından düzenlenen Bylock raporlarının delil mahiyeti üzerinde durulmuş ve delil olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Elbette MİT, ülkemizin kurumlarından birisidir ve değerlendirmeleri dikkate alınmalıdır, bu konuda Anayasa Mahkemesi doğru bir değerlendirmede bulunmuştur. Ancak “tek başına delil olma “ veya “kesin delil” olma durumuna tatmin edici şekilde değinilmemiştir. Bylock içerikleri incelenmeden, kişinin durumu başka delillerle desteklenmeden salt Bylock kaydının olması tek başına suçlama için yeterli olmamalıdır. Ergenekon dâvâsındaki “dijital verilerin kesin delil olamayacağı” kazanımından geri dönmek hatasına düşülmemelidir.

Bylock kullanıcısı olup sadece bayramlaşma ve tebrikleşme mesajı atanların durumu nedir?

Mecburiyetten kullanan kişilerin durumu nedir?

15 Temmuz kalkışmasından önce örgütten ayrılanların durumu nedir? Malûmdur ki Bylock verileri ile kalkışma arasında en az 6 aylık bir süre vardır.

Cezalandırma baskısı altında etkin pişmanlıktan yararlanmak için ismi verilen kişilerin durumu nedir?

Anayasa Mahkemesi burada topu savunmaya atmıştır. 

Özet kararda: “ByLock verilerinin kendisiyle ilgili yargılamada kullanılmasının ortaya çıkardığı somut sorunları derece mahkemeleri önünde dile getirip bu kapsamda gerekli araştırma ve incelemelerin yapılmasını istediğine ancak derece mahkemelerinden yanıt alamadığına dair bir bilgi ve belge bulunmamaktadır” tesbitinde bulunarak; Bylock ile ilgili somut sorunların derece mahkemeleri önünde inceleme ve araştırma yapılmasını istememe durumunun sorumlusu olarak başvurucuyu işaret etmiştir.

Yani, eğer; Anayasa Mahkemesi’ne gitmeden yargılamanın yapıldığı derece mahkemelerinde (Ağır Ceza Mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay), Bylock ile ilgili somut sorunlarla ilgili inceleme ve araştırma yapılması yargılanan kişi tarafından istenilmiş olsaydı, Anayasa Mahkemesi’nin kararının farklı olabilme ihtimalinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durum, her konuda bilirkişiye başvuran mahkemelerin, özellikle MİT raporuyla yetinip bilirkişiye gitmemesi kararlarının da yanlış olduğunu açıkça göstermektedir.

Tabiî Anayasa Mahkemesi’nin bu tesbiti doğru olmakla birlikte, topu, suçlanan kişiye atması da yanlıştır.

Ceza yargılaması kamuyu ilgilendiren bir durumsa; derece mahkemelerinin bu incelemeyi talep olmasa bile re’sen yapması gerekir. Anayasa Mahkemesi bu konuda derece mahkemelerinin yetersizliğini de nazara verip, yol gösterici olabilirdi.

Yargılamanın amacı gerçek suçluyu bulmak değil midir?

Şeklî bir eksiklikle, suçsuzken suçlu olma durumuna düşen insanların cezalandırılması âdil midir?

Adalet, suçluya ceza vermek, suçsuzu korumak değil midir?

Bylock listelerinin Soruşturma Savcılıklarında olmaması soruşturmaları gölgelemez mi? Eğer Bylock listesindekiler suçluysa bu listeler tamamen Savcılıklara verilip, Savcılıklarca işlem yapılması gerekmez mi?

Burada saklanan veya korunan kişiler mi var? sorusu akla gelmez mi?

Malûmunuz üzere, MİT, Cumhurbaşkanlığı’na, yani yürütmeye, yani hükumete bağlıdır. 

Hükümetin emri altında olan (bağımsız olmayan) bir kurumun verdiği bilgilerin tarafsız kişi veya kurumlarca teyid ettirilmesi gerekmez mi? MİT”in Bylock kullanıcı sayısı konusundaki çelişkili tesbitleri, Morbeyin olayı ve önceki yazılarımızda izah ettiğimiz diğer 8 adet yol bu konuda sıkıntıların olduğunu açıkça gösteriyor.

Elbette bu soruları sormaya ve cevaplarını öğrenmeye çalışan kişileri de vatan haini, suçluları masum göstermeye çalışmak suçu, soruşturmaları sulandırmak suçu ile tehdit edip susturmaya çalışmak, asıl vatan hainliği değil midir?

Bir meselenin konuşulup tartışılmasını engellemeye çalışmak aslında birşeylerin gizlendiğini göstermez mi? Neyi gizliyorlar? Neden gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyorlar? Bu sorular bir gün mutlaka sorulmayacak mıdır? Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Hele hiçbir şeyin gizli kalamadığı bu teknoloji çağında…

Okunma Sayısı: 6060
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necati

    30.6.2020 19:03:29

    Allah razı olsun. Hukuk adamı hukukun, adaletin tecillisi için hiç bir güçün etkisinde kalmadan gerçekleri ifade edebilmelidir. Sağlam deliller olmadan kimsenin suçlu sayılmamalıdır. Adaletin tecellisi için gösterdiğiniz gayreti tebrik ediyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı