Yazı kalbe atılan imzadır. Harflerin efendisi okurun kölesi olandır. Ne yazık ki şimdilerde ortalık sözde efendilerden, sultanlardan, krallardan geçilmiyor. Eline kalem alan kendini dünyanın hâkimi zannedip çoğu kimseye hükmetmeye çalışıyor.
Kâinat, Rabbimizin yazdığı sonu gelmez, oku oku bitmez bir mektup. Okuru bol olsun, diye milyarlarca insan yaratılmış. Okumayı öğretmek için de Kur’ân gönderilmiş. Allah’ın ilk emri oku.
Sözden daha değerli bir şey olsaydı Kur’ân yerine o gelirdi. Ramazan ayında söz arştan arza, oradan kalplere inmiş. Bediüzzaman da Kur’ân’dan aldığı ilhamla “Sözler” kitabı Risalelerin önemli kısımlarını Ramazan’da yazmış. Ramazan, Kur’ân okuma ayı. Kalan onbir ay yazma ayı.
Yazmak soylu bir ibadettir. Yazı insandan gelmiş, insana nakşedilmiştir. Âyetler kemiklere, derilere işlenmiştir. Risaleler Mekke dönemi gibi zor zamanlarda yazılmıştır. Dün âyetler kemiklere, deri parçalarına kazınmış, o gün Risaleler kibrit kutularına yazılmıştır.
Kur’ân sözden; insan kelâm, kalem ve kemalden oluşur. İnsan kelâm ve kalemle kemale erer; kendini de, kâinatı da güzelleştirir.
Sûrelerin başlarındaki sırlı harf gruplarına Hurûf-u Mukattaa denir. Gerçek mânasını sadece Peygamberimiz (asm) bilir. Yazar için yazısı Hurûf-u Mukattaa’dır, gerçek anlamını sadece o bilir.
Yazmak hayatın sırrını çözmektir. Kalemle kazı yapmaktır. Kendini okumaktır. Kalemle dokumaktır. Bir okumak dört yazmaya bedeldir. İnsan yazarken her seferinde yeniden kendini okur.
Her şey kader kitabında yazılmıştır. Yazar kader kitabında ne yazılmışsa onu yazar. Zamanla hayatı Rabbanî mektup olur, varlığa kendini okutur.
Yazarın mirası yazıdır. Kader ile kabir kardeştir. En güzel yazı kader kitabından devşirilen harflerle kabirtaşına yazılandır. Yazmak var olmaktır. Geleceğe kalmaktır. Yazı kalbi temize çekmektir. Kalbi kalemle ebedîleştirmektir.
Yaşamayan yazamaz. Yazsa da etkisi olmaz. Kendi nefsini ıslah edemeyen başkasını nasıl ıslah etsin ki? Yaşamayı bilmeyen yazamaz, yazmayı bilmeyen yaşayamaz.
Kendisine Kur’ân indirilen Söz Sultanı (asm) kalemsizdi. Ne okuması, ne de yazması vardı. Talebesi Bediüzzaman’ın okuması vardı, ama yazması noksandı. O (asm) hayatıyla muhteşem bir kitap yazdı. Bediüzzaman yaşadıklarını yazan adamdı. İkisinin de her kültürden insana kendilerini okutabilmesi yaşadıkları ile yazdıkları arasındaki ahenkten kaynaklanıyordu.
Harf ve rakamlar dünya yaratıldığı günden beri mücadele halindeler. Yazar, harflerin efendisidir. Günümüzde harfler harbi kaybetti. Rakamlar kral oldu. Artık hayatımızı sayılar belirliyor. Yazı ile hayatın, harfle rakamın arası açıldıkça açılıyor. Boşanmalar, çözülmeler arttıkça artıyor.
Yazı kalbe atılan imzadır. Harflerin efendisi okurun kölesi olandır. Ne yazık ki şimdilerde ortalık sözde efendilerden, sultanlardan, krallardan geçilmiyor. Eline kalem alan kendini dünyanın hâkimi zannedip çoğu kimseye hükmetmeye çalışıyor.
Okumasını bilmeyen yazmamalı. Okumak ham meyvedir. Yazdıkça olgunlaşır insan. Okumak doldurur, yazmak boşaltır. Şimdilerde ne kendimizi ne de başkasını hakkıyla okuyabiliyoruz. Yazılarımızla ne çok dünyayı yıkıyoruz.
Yazmak aşktır. Aşk gibi çileli ve yorucudur. Emektir, sanattır. Yazı gerçek yüzümüzdür. Yazar yazısının arkasına saklanır.
Bir zamanlar yazının mahremiyeti vardı. Erkekler eşlerinin isimlerini kabirtaşlarına bile yazdırmazlardı. Şimdilerde şairler eşlerine şiirler yazıyor, herkesle paylaşıyor.
Eskiden yazının bir ağırlığı vardı. Taşa yazılır gibi kalplere yazılırdı. Elmas kalemler kalbi elmas bir kubbe yapardı. Şimdilerde suya yazılıyor. Küçük bir dalgada silinip gidiyor. Uzun ömürlü olmuyor. Edebiyat ebediyet (sonsuzluk) vaat etmeli. İlerde (ahirette) ne olmak istiyorsak onu yazmalı…
KİRALIK KALEMLER
Eskiden insanlar ekmeğini kemalden çıkarırdı. Kemale erenlerle, güven verenlerle iş tutulurdu. “Ahirzamanda kalem geçim vasıtası olacak” denilen günlere geldik. Şimdilerde insanlar ekmeğini kalemden, kelâmdan çıkarıyor.
Kitabet gitmiş hitabet kalmış. Düşünen adam gitmiş, konuşan adam gelmiş. Konuşarak kitleleri bir zaman kendinize bağlayabilirsiniz, ama sonra unutulur gidersiniz. Yazarak belki bu gün ses getiremezsiniz, ama elli sene sonra sesiniz dünyaya miras kalır. Bediüzzaman yazının haysiyetini korumuştur. Konuşan değil, yazan adamdır. Dönemlerinin ve iktidarların değil hakikatin adamı olmuştur. Yazıları gâh açıktan gâh gizli yasaklanmış, ama susturulamamıştır.
Yazmak soylu bir eylemdir. Yazar yazısından sorumludur. Son yıllarda ne kadar sorumsuz yazar çıktı. Dün ‘ak’ dediğine bugün ‘kara’, ‘kara’ dediğine ‘ak’ diyor. Bilmiyor ki ‘Hak’kı yazan daima aktır. Şu da bir gerçek ki en çabuk kirlenen aktır.
Eskiden “Söz uçar, yazı kalır” derlerdi. Şimdiler de yazı gitti, yazar kaldı. Ağzı olan konuştu, eli kalem tutan yazar oldu. Kitaplar gitti, kâtipler kaldı. İnsan gitti, insancıklar kaldı.
Eskiden kalem hakikate hibe edilirdi. Bir ara satılır oldu. Şimdilerde kiralık. Güç kimdeyse onun emrinde.
Geçmişte derdi olan yazarları konuşturmazlardı. Sükût orucuna mahkûm ederlerdi. Sükût suikastı yaparlardı. Onlar da kafa tutar, öldürseler de yasakçıların istediklerini yazmazlardı. Şimdilerde kışlıklarda kışlamak, yazlıklarda yazlamak için yasakçıların yaz dediklerini yazıyorlar. Yazının kış aylarındayız. Çok yazı ve yazar bu kışı çıkaramadan unutulacak gibi.