Ahmet Karaca, Macaristan’da dünyaya gelir.
Daha sonra Barla’ya hicret eder. Böylece muhacir ünvanını alır. Çağın hicret yolcusu Bediüzzaman Van’da ikamet ederken Barla’ya mecburî hicrete gönderilir. Hicrete, yani hizmete memur edildiği her yerde etrafında hemen nuranî halka oluşur. Her beldenin manevî sahibi vardır; tapuları onların üzerinedir. Kastamonu’nunki M. Feyzi Pamukçu, Denizli’ninki H. Feyzi Yüreğil, Barla’nınki Muhacir Ahmet üzerinedir. Ahmet, Üstad’a beşiklik eden evin bitişiğindeki Yokuşbaşı Camii İmamı’dır. Barlalıların kalbinde ma-nevî kutup gibi makamı vardır. Huzura muhtaç gönülleri kutup gibi kendine çekmektedir. Kader onu Batı, Bediüzzaman’ı Doğu kutbundan Barla’ya çekmiştir. 1926 yılında kutuplar birleşir. Demek bir karar vardır, elbet sevenler sevdikleriyle buluşacaktır. Artık Barla’dan başlayarak bütün dünyayı nurlu hakikatlerle aydınlatacaklardır.
Muhacir Ahmet, Hz. Ahmet’in (asm) ismini taşımakta, O’na (asm) lâyık yaşamaya çalışmaktadır. Her ne kadar Balkan ateşi harıyla yanmış olsa da, kutupların artısı eksisi olduğu gibi onun da hayatında bazı şeyler eksi ve eksiktir. Üstad Barla’ya gelinceye kadar kalbinin kutbunun bir yanında sevdiceği eşi vardır. Hatice’si hayatındaki eksikliği, ruhundaki boşluğu büyük oranda doldursa da yine de bir şeyler eksiktir. Üstad, Barla’ya gelince Ahmet’te eksiler artıya döner.
Üstad kulluğun zirvesinde yaşayan sultandır. O gün oruçtur. Herkes ekmek ve su ile yaşarken o zikir ve duâlarla hayata tutunmaktadır. Duâlarla, zikirlerle dolu o gece bardağı taşıran son damla, lem’a olur. Muhacir coşku ve haşyetle uyanır. Hazret yine zikre durmuş, “Rabbi inni messeniyeddurru ve ente erhamürrahimin…” diye diye içli içli Rabbine yalvarmaktadır. Manevî âlemden kaynağını alan bir ırmak derin derin akmaktadır. Yaşadıkları tahta kulübecik de lerzeye gelmiş, zikircileyin ona eşlik ederek aheste aheste sallanmaktadır. Hemen Hatice’sini uyandırır. “Kalk hanım” der, “kalk, başımıza devlet kuşu kondu.”
Gerçekten de başlarına devlet kuşu konmuştur. O zât onları nardan (ateş) muhafaza edecek, nura kavuşturacaktır. Bu inançla çağın sultanına yarenlik ederler. Çoluk çocuk hayatlarını vakfederler. Üstad bu evde yirmi gün kaldıktan sonra Barla’daki tahta kulübeciğine yerleşir. Muhacir ailesinin içine derin bir hüzün çöker. Ona öyle alışmışlardır ki… Onun zikir sesleriyle uyuyup uyanmak varken, artık o sesten mahrum kalacaktır. Fakat işin doğu yakasında durum bambaşkadır. Asrın sultanı, kendisine evlerini ve kalblerini açan Muhacir ailesine kalbinin ve evinin kapılarını sonuna kadar açar. Aile sık sık onun eşiğine uğrar, rahlesine diz kırar, feyzini alır.
Üstad’ı yok etmek isteyen bir yığın menhus ruh vardır. Üstad tahta kulübeciğinde Sevr Mağarası’nda gibidir. Sevr günü Hz. Ebubekir, Sevgiliye (asm) canını siper etmiştir. O günlerde Muhacire, Hz. Ebubekir olmak düşmüştür. Sıddık Süleymanlarla Üstadın etrafına etten duvar örerler. Sabahlara kadar kapısında nöbet tutarlar. Nasıl tutmasın Ahmet? Bu devlet kuşunun kanadı kırılırsa mahşer gününde nasıl bakar Hz. Muhammed’in (asm) yüzüne?
Artık Üstad için ayrılık vaktidir. Muhacir ayrılığa dayanacak gibi değildir, ama sabretmekten başka ne gelir elden. Hüzünlü şekilde vedalaşırlar. Muhacir ve Hatice’si için Üstadla buluşmak duâlara, rüyalara ve Risale nüshalarına kalmıştır.
Üstad bir gece rüyalarına kadem bassa, ikisinin ellerini birleştirip omuzlarına ellerini koysa “Siz bendensiniz.” deyiverse, her şeye değecektir. Duâlarla, rüyalarla onun Barla’ya dönüşünü beklerler. Muhacir, kalbleri gibi kabirlerinin de Üstadla bir olmasını ister. Onunla Barla’da ebedî uykuya dalmak ister.
Hasret dip dalga gibi kıyılarına vurunca kaleme durur, Üstad’a halini arzeder. Kaleminin de, kalbinin de feri tükenmek üzeredir. Az sonra Şamlı Hafız gelir. Kalemini ve yarım kalan Risalesini teslim eder. On dakika sonra da ruhunu... Dost dostun kalbine ve hallerine mirasçıdır. Üstad vefatını hissetmiştir. Muhacirin dünyadan göçmesi, yeğeni Abdurrahman gibi sarsmış, ağlatmıştır. Onlar, kuşlar gibi, Cennete kanatlanırlar. Ne zaman Barla’da uçan bir çift kuş görürsen, bil ki onlar Ahmed’in ve eşinin başına konan devlet kuşlarıdır