Canımdan bir parça olan çok sevdiğim kızım. Senin beni, benim seni çok sevdiğimizi söylememize bilmem ki gerek var mı? Yine de seni çok sevdiğimi söylüyorum.
Kızım, eğer sevgim sadece dünyalık olsa çok noksan olur, değil mi? Esas sevme, her şeyi ve bizleri de Yaratan’ın sevgisini kazanmaktır. O sevdiğine sevdiği Cennetini vermez mi? O zaman sevenin sevdiğine karşı vazifesi, onun istediği işleri yapmaktır. Kızım, kendimize şu soruları sorup cevaplarsak, başka tarife gerek kalmaz.
Birinci sorumuz şu olsun: “Cennete gitmek istiyor muyum?
İkincisi: “Cennete beni kim koyacak?”
Üçüncüsü: “Bir saat sonrası için ‘muhakkak ben hayattayım’ diyebilir miyim?”
Bunları kendi dünyamızda cevaplarsak, bizim çok istediğimiz Rabbimizden başka, bizi Cennete koyabilecek bir gücün olmadığını, güneşe bakıp güneşin varlığını mutlaka kabul etmemiz gibi Rabbimizin bize emrettiklerini kabul edip yapmaz mıyız? Çok uzun şeyler söylemeye ne hâcet?
İşin özeti şudur: Rabbimizin erkeği de kadını da yaratma hikmeti bellidir. Erkek çalışıp çabalar, haneye lazım olan ihtiyaçları karşılar. Kadın evinin hanımefendisi olur. Çocuklarını asla başka ellere teslim edemeyen, sevgiyle büyütüp yetiştiren, cennet ayaklarının altında olan can annesi olur. Kaldı ki erkeğin de kadının da ne yapması gerektiği Yaratan tarafından bildirilmiştir. Bir saat sonrası belli olmayan dünya hayatı için Rabbimizi darıltmayalım. Rızkımız ise taahhüt altındadır. Ömrümüz varsa her şeyin de bizim de Rabbimiz olan Allah onu verir. Telaşa gerek yok. İsraf etmeyelim, iktisatlı davranalım, emirlerine uyup Cennette cemâlini seyredelim inşallah.