Yıl 1932 Türkiye. Öğrenci Andı, kısaca “Andımız” olarak bilinen metin, birçok nesle zorla söylettirilmeye başlandığı tarih.
Yıl 1932 Almanya. Nazi Partisi ve Hitler, seçimleri çok güçlü bir şekilde kazandı ve Almanya’da hızlı bir şekilde diktatörlüğe yürüdü. 1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nı kaybedinceye kadar iktidarda kaldı.
Yıl 1932 Sovyetler Birliği. Komünist diktatör Stalin’in emriyle oluşturulan sun’î kıtlıkta 500 gün içinde 3 ila 10 milyon insan açlıktan öldü.
Yıl 1922 İtalya. Faşist Parti ve Mussolini iktidara geldi. 1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nı kaybedinceye kadar iktidarda kaldı.
Yıl 1938 İspanya. Diktatör Franco iktidara geldi 1975 yılı ölünceye kadar iktidarda kaldı.
1930’lar, iki dünya savaşı arası, dünyanın faşizm ile komünizmin arasında sıkıştığı, diktatoryal rejimlerin kol gezdiği yıllar.
“Andımız” işte böyle rejimlerin hüküm sürdüğü bir iklimde, o zamanın Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde, 1925-1932 yılları arası mahkeme üyeliği yapan ve sonrasında bir yıl Millî Eğitim Bakanı yapılan Reşit Galip tarafından yazıldı. Bu zat İstiklâl Mahkemesi Üyeliği sırasında yüzlerce idam kararının altına imza atan biriydi. Kendisi 60.000 kişinin kafasının ölçülmesi operasyonunun mimarı, tam bir kafatasçıydı.
İşte bir kafatasçının yazdığı “Andımız”ın körpe çocuklara, kar, kış demeden ve ailelerinin fikri alınmadan söylettirilmesi doğru değildi. Kuşkusuz bu sözler söyletilirken ana amaç, tek düze, militarist kafa yapısında insanlar yetiştirmektir.
İşte Andımızdan bir bölüm: Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Yukarıdaki sözler herkesi Kemalist olmaya zorluyor. Ülkede yaşayan herkes Kemalist olmak zorunda değil, bu demokrasiye de, fıtrata da aykırı. Küçücük çocuklara ilkokul birinci sınıfından itibaren ant içtirilmesi başka bir ifadeyle yemin ettirilmesi, hangi eğitim sisteminde var?
Bugün Almanya, ‘Varlığım Alman varlığına armağan olsun, Ne mutlu Almanım diyene’ diye bir andımız koysa ve bunu oradaki 3,5 milyon Türk’ün çocuklarına söylettirmeye kalksa, Nazizm hortladı diye dünyayı ayağa kaldırırız değil mi? Onlarda anormal olan bizde normal olabilir mi?
Danıştay’ın Andımızla ilgili görüşü ise hukukî ve sosyolojik açıdan tam bir ucube.
Ne diyor Danıştay: “İdarenin haklı bir neden olmadan yerleşik, istikrar kazanmış uygulamalarından ayrılmasının sahip olduğu serbestiyi düzenli idare ilkesine ve bu ilkenin bağlı olduğu eşitlik ilkesine aykırı kullanması.”
Danıştay’a sormak lâzım. Haklı bir neden nedir? Danıştay madem böyle bir işe soyundu, Andımızın okunmasının haklı olduğunun gerekçelerini de açıklasın.
Yani Yerleşik ve istikrar kazanmış bir uygulama olması o uygulamanın doğru ve haklı olduğunu göstermeye yetmez, ilânihaye devam edeceği anlamına da gelmez. Bu uygulama, yerleşik hale gelirken ve istikrar kazanırken, bu uygulamaya maruz kalanların fikri soruldu mu? Bu andımız askerlik gibi, zorunlu bir görev midir her çocuk her sabah okumak zorunda olsun?
Bırakın Andımız 1930’larda kalsın artık.