“Bu zaman cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir.” (Emirdağ Lâhikası)
Neden mağlûp düşebilir? Çünkü “Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtır ki, kâinatta hiçbir şeye alet ve tâbi ve basamak olamaz ve hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlûp edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin; umum ehl-i imanın, bin seneden beri teraküm etmiş dalâletlerin hücumuna karşı imanları muhafaza edilsin.” (Emirdağ Lâhikası)
Bu hakikati temin eden ”adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ut edebilir bir istidatta bulunan Risale-i Nur’dur.” (Emirdağ Lâhikası)
Risale-i Nur da ise şahıs yoktur, şahs-ı manevî vardır. Bu hizmet de, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin hizmetidir. Şahsa veya şahıslara verilemez. Onun şahs-ı manevisi ise; “Hz. Hasan’ın (ra) bir muavini, bir mütemmimi, bir manevî veledi hükmündedir.” (Emirdağ Lâhikası)
Hz. Hasan’ın altı ay gibi kısa vazife-i hilâfetini uzun bir zamana çevirerek, vazifesini devam ettiren, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisidir. Bu noktada Risale-i Nur’a tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz.
Bu hakikati Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesinden anlıyoruz: “Risale-i Nur dairesi, Hz. Ali ve Hasan ve Hüseyin’in (ra) ve Gavs-ı Azamın (ks) ihbarat-ı gaybiyeleriyle, şakirtlerinin bu zaman da bir dairesidir. Zaten üveysi bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı Azamdan (ks) ve Zeynelabidin (ra) ve Hasan, Hüseyin (ra) vasıtasıyla İmam-ı Ali’den almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir.” (Emirdağ Lâhikası)
Bu zatlardan ders aldığı halde Bediüzzaman Hazretleri hiçbir vakit şahsını nazara vermeyip “Ben size nisbeten kardeşim; mürşitlik haddim değil, üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım” (Emirdağ Lâhikası) der.
Ve yapılması gerekeni bildirir: “Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezeli lütfuna karşı secdeden başlarınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiçbir hususta esirgemeyen Rabb-i Rahime, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz.” (Emirdağ Lâhikası)
Biz de Hüsrev Abinin sözleri ile mukabele ediyoruz: “Liyakatsizliğimiz, hiçliğimizle beraber safiyane istihdam edildiğimiz bu hizmet-i Nuriyede bedi bir Üstada hem talebe, hem katip, hem muhatap, hem naşir, hem mücahid, hem halka nasih, hem Hakka abid olmak gibi cihandeğer güzelliklerin hepsini birden bize veren Hazret-i Allah a ne kadar şükretsek azdır.”
Elhamdülillahi haza min fadli Rabbi.