İnsan bazen durmak ister. Belki üzerinde hissettiği sorumlulukların ağırlığından belki anlaşılmadığından belki de istikamet yolunu bulmak için durmak ister. Fakat şartlar ne olursa olsun durmaması gerektiğini de bilir.
İnsan bu ya! Ne kadar aciz, ne kadar zayıf. Hele bir de duygusal yönü ağır basıyorsa, öyle bir an gelir ki, bir anda duruverir. Bazen kendi isteği ile bazen de sebepsiz duruverir.
Fakat bazen durmak da güzeldir. Nasıl yani? Evet, evet durmak güzeldir. Eğer ki;
-Sebep ne olursa olsun, insan o anda hikmet pencerelerini aralayabiliyorsa,
-O durmakta Rabbinin marziyatını okuyabiliyorsa,
-Ümitsizliğe düşmeden, teslim ve tevekkül ile daha sağlam adımlar atmaya çalışıyorsa,
-Tek dostunun ve vekilinin Allah olduğunu hissedip, sadece O’nun rızasına talip olabiliyorsa,
-Hele ki, hata ve kusurları için tövbe-istiğfar edebiliyor, varsa kırgınlıklar helallik dileyebiliyorsa,
-Sürecin imtihan olduğunu fark edip, kefâret olmasını dileyip, sabır içinde şükredebiliyorsa, o durmak güzeldir.
Durmak güzeldir derken yanlış anlaşılmasın. Elbette hareketsiz, faaliyetsiz, hizmetsiz durmak değil; dünyevi meşgalelerden sıyrılıp, biraz durup, kendini dinlemek, iç âleminde enfüsi tefekkür etmek demektir. Niyet ve netice rıza-i İlahi olmak şartıyla durmak güzeldir.
Durmanın sebebi dış etkenler ise, siz durduğunuz anda onların imtihanı başlamış olacaktır ki, o da sizden çıkmıştır artık.
Evet, insanın asli vazifelerinden biri;
“Nihayetsiz makàsıda müteveccih vezaifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek, şehadet etmek ve nimetler içinde imdadat-ı Rahmaniyeyi görüp şükretmek ve masnuatta kudret-i Rabbaniyeninmu’cizatını temaşa ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.” (23.söz 2.mebhas)