Boğaziçi Üniversitesi’ne Prof. Dr. Melih Bulu’nun “atanması”yla ilgili tartışmalar değişik yönleriyle tartışılıyor.
Bu tartışma darbe anayasası ile kurulan YÖK’ün kapatılmasına kadar varır mı bilmiyoruz, ama asıl tartışılması gereken mesele bu.
Tıpkı diğer muhalefet partilerinde olduğu gibi AKP de kurulduğunda ve parti programlarında “YÖK’ün kaldırılması”na yer verirken, bu vaatte bulunan diğer partiler gibi iktidara geldiğinde bu vaadini unuttu. “Atama” tartışması devam ederken muhalefette olan bazı partiler YÖK’ün kapatılması gerektiğini söylüyorlar.
YÖK kurulduğu günden beri üniversitelerin özerkliğini gölgelediği gibi eleştirilerle hep tartışmanın odağında olan bir kurum. Şu anda 209 devlet üniversitesi var. Bu üniversitelere yıllardır KHK ile yapılan bir düzenlemeye dayanılarak rektör “atamaları” yapılıyor.
Son atamaya kadar birçok eski milletvekili ve parti yöneticisi rektör olarak atanmıştı.
Soru şu: “Boğaziçi Üniversitesi yapılan atamaya kadar neden bu kadar tartışılmamıştı?” Erdoğan aynı gün 27 kişiyi daha rektör atamıştı. Bu sorunun cevabı artık bu atamanın bardağı taşıran son atama olmasından mı, yoksa üniversitenin Türkiye’nin en ünlü üniversitesi olmasından dolayı mı? Her ikisi de olabilir.
Burada en son söyleyeceğimizi şimdi söyleyelim. Atamanın yanlış olduğunu söylerken, yaşanan şiddet görüntülerini de provokasyona açık gösterileri de tasvip etmek mümkün değil. Üniversite kampüsünün kapısına kelepçe vurulması ne kadar yanlışsa emniyet güçlerine ve atanan Prof. Bulu’ya gösterilen sınırı aşan eleştiriler yersiz, gereksiz ve zararlı…
***
“ATAMA” KHK İLE GELDİ
KHK yayınlanmadan önce rektörler “seçim”le geliyordu. Üniversitede öğretim üyelerinin seçtiği 6 aday YÖK’e gönderiliyor. YÖK bunu üçe indirip Cumhurbaşkanı’na gönderiyordu. Cumhurbaşkanı da bu üç adaydan birini rektör olarak atıyordu.
Geçmişte gerek YÖK’ün gönderdiği 6 aday arasından gerekse de Cumhurbaşkanı tarafından rektör atamalarında “en az oy alan kişiler rektör olarak atandığı”nda tepkiler geliyordu. Yeni rektörün atanmasına tepki gösterilmesini eleştirenlerin “Geçmişte Cumhurbaşkanı Sezer yüzün üzerinde oy alan adayı değil 2 oy alan adayı atamıştı. Demokrasi diyenlere hatırlatıyoruz” demelerinin bir anlamı yok. O yapılan da yanlıştı, şimdi yapılan da yanlış.
KHK’dan önce yapılan tartışmalarda aday belirlemede öğrencilerin de dahil olduğu bir seçim sisteminin getirilmesi isteniyordu. Buna örnek olarak da, AB ve ABD’de idarî personel, öğretim görevlileri ve öğrenciler de dahil olduğu seçim sistemi gösteriliyordu.
Hatta ötesinde seçimlerin daha demokratik olması için üniversitelerin kendi rektörünü kendilerinin seçmesi tartışılıyordu.
Gelinen noktada seçim falan tamamen rafa kalktı. Bırakın üniversitelerin kendi rektörünü seçmesi artık rektörler KHK’ya dayanılarak “atama” ile göreve getiriliyor. Şimdiki atama kanunlara, yönetmeliklere (bu tür sözlerde söyleniyor) uygun görülse de demokratik olduğunu söylemek mümkün değil.
Basit şekilde düşünmek gerekirse, muhtar seçimlerinde nasıl mahalle sakinleri muhtarını kendisi seçiyorsa üniversiteler de öğrenciler, idareciler, öğretim üyelerinin oy kullanacağı bir sistemle rektörler seçilmeli… Bu daha demokratik olmaz mı?
2016’dan sonra çıkarılan bir KHK ile profesör olmayanların dahi rektör seçilmesinin önü açılmış sonra başka bir KHK ile bu düzenleme değiştirilerek şimdiki halini almıştı.
Şimdi yapılması gereken KHK ile değil, Meclis tarafından çıkarılacak bir kanunla kötü de olsa eski haline yani, seçim sistemine dönülmesi gerekiyor. Bir ileri safhada da her üniversitenin kendi içinden yeterliliği olan bir ismi rektör seçmesidir…
***
“REKTÖRÜN SEÇİLMESİNİ SAVUNUYORUM, AMA NASIL?”
Boğaziçi Üniversite’ne atanan Prof. Bulu’nun beyanları ve hareketleri de dikkat çekiyor. Canlı yayında ayağa kalkıp odasının camından eylem yapan öğrencilere el sallaması, sosyal medya paylaşımları, siyasete önce CHP ile başladığını, sonra LDP’ye girdiğini ardından da AKP’de siyaset yaptığını söylemesi ve televizyonlardaki ilginç açıklamaları bunlardan bazıları.
Eylem yapan öğrencilerin arasına karışıp onlarla diyalog içinde olduğunda bir öğrencin “Siz atanan rektörü mü, seçilen rektörü mü savunuyorsunuz?” sorusuna, “Seçimi savunuyorum, ama nasıl?” cevabını vermesi, öğrencilerin “O zaman istifa edin” sözlerine karşılık “Üniversite paydaşlarının yapıldığı bir seçim” demesi aslında Bulu’nun gönlünde yatanın da “atama” değil “seçim” sistemi olduğunu göstermesi açısından önemliydi.
Bir de söze başlarken söylediği “Dünyanın en iyi üniversitelerine baktığımızda rektörlerin seçildiğini görüyoruz” demesine ne demeli?