Siyasette son günlerde yapılan öyle tartışmalar var ki, hayretler içinde kalmamak mümkün değil.
Türkiye dünya ile birlikte bir yandan pandemi musîbeti ile uğraşırken, aşılama yapılıyor gözükse de özellikle 17 günlük “tam kapanma”da yeteri kadar aşılama yapılamadığı için hem vefatlar, hem vak’a artışları, hem de ağır hasta sayısında beklenildiği ölçüde gerileme yaşanmadı.
Toplumun büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşıyor. Yoksulluk sınırının üzerinde maaş alanların sayısı yüzde 40’ların üzerinde… Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun hesaplamalarına göre açlık sınırı 3.414, yoksulluk sınırı 11.680 lira… Buna göre açlık sınırı, 2826 TL olan asgarî ücretin 588 TL üzerine çıktı.
***
İNSANLAR AÇLIKLA İMTİHANDA
Esnaf, çiftçi kan ağlıyor. Dükkânlar kapanıyor. Sadece üç öğün simit ve çay yenilse maliyeti 1.400 lira olarak hesaplanıyor. 1.500 lira emekli maaşı alan insanın halini varın siz düşünün. Emeklilerin büyük bir bölümü 2.825 lira olan asgarî ücretin de altında maaş alıyor. İnsanlar kıt kanaat geçiniyor. İşsizlik had safhada…
Öğrencilerin KYK borçlarından tutun da, vatandaşların TOKİ’ye olan borçlarına kadar insanlar bankalarda borç batağına girdi.
Pandemi döneminde esnafa kira yardımı olarak 750-1000 lira olarak dağıtılmıştı. Son olarak da 3.000 ile 5.000 yardım yapıldı. Gerisi kredi olarak verildi. Zaten borçlarını ödeyemeyen insanlar kredi olarak yeniden borçlandırıldı. Yapılandırma yapıldı, ancak bunu ödeyecek gücü olmayanlar için bir şey ifade etmiyor. Bunu 6 ayda iki defa çıkan yapılandırma kanunları ile de görmek mümkün.
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün çıkardığı “borç karnesi” ekonomideki kara tabloyu gözler önüne seriyor. Çiftçilerin kamu ve özel bankalara kredi borçları toplamı 2011 yılında 31,2 milyar TL’den 2021 yılında 140 milyar TL’ye yükseldi. Binlerce çiftçinin tarlasına, traktörüne ve hayvanlarına haciz konuldu. 2020 yılında her gün ortalama en az 273 esnaf iflâs ederken, son iki yılda toplamda en az 213 bin esnaf sicilden ve meslekten terkini yaparak kepenk kapattı. 2021 yılının ilk 4 ayında iflâs eden esnaf sayısı ise 36 bin 112’ye yükseldi. 2002-2019 yılları arasında gerçekleşen 53 bin intihardan 4 bin 801’inin gerekçesi resmî raporlara geçim sıkıntısı olarak yansıdı.
***
SİYASET NEYLE UĞRAŞIYOR?
Ekonomide tablo böyle iken siyasetçilerin tartışmalarına bakıldığında sorunun çözümünden öte adeta birbiri ile didişmekle meseleye bakmaları ise ibretlik.
Daha geçen hafta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Rize’deki temaslarında sözlü sataşmalara maruz kalmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geçmiş olsun, bir daha olmaması için gereken tedbiri alacağız’ demek (çünkü tedbiri alacak olan icranın başı olarak kendisine düşer) yerine, “Gelin hanıma gayet güzel bir ders veriliyor. Yine duâ et ki gelin hanıma çok ileriye gitmeden ders verdiler. Bu da Rizelinin edebini, adabını gösterir. İkizdere yetmedi, Çayeli’ne gittin. Orada da gerekeni yaptılar. Daha neler olacak neler... Daha dur bakalım bunlar iyi günler” demesinin tartışmaları devam ederken, bu haftadaki tartışmada işin tuzu-biberi oldu.
Salı ve Çarşamba günleri partilerin Meclis’te grup toplantıları yapılıyor. CHP, MHP ve HDP’nin grup toplantıları Salı, AKP ve İYİ Parti’nin grup toplantıları ise artık Çarşamba günü yapılıyor.
Bu hafta da böyle oldu. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in başladığı “yurt gezileri” artık diğer partilerce de yapılıyor. Partilerin genel başkanları haftanın belirli günlerinde illere halkın ayağına gidip sorunları yerinde tesbit ediyorlar.
Önceki hafta Rize’de yaşanılan provokasyondan sonra bu haftada Karabük’e giden Akşener orada gördüğü bir pankartı “söz verdiği üzere” grup toplantısında göstermesi bu hafta “siyasetin gündemi”ni belirledi. “Safranbolu kıraathanecileri olarak açız, açız, açız. Lütfen bize sahip çıkın” yazan pankartı gösterip esnafın sesini Meclis’te duyurması bir anda gündem oldu.
Akşener’den hemen sonra grup toplantısı yapan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tıpkı geçen hafta söylediği cümleler gibi bu toplantıda da söylediği ifadeler daha uzun yıllar konuşulacak türden oldu. “Şimdi bakıyorsunuz sözde siyasî parti genel başkanı olarak konuşanlara neymiş millet açmış. Biz ne gerekiyorsa bütün imkânlarımızı seferber ederek yapıyoruz. Aç olarak dolaşanları buyurun siz de doyuruverin” sözleri “artık sözün bittiği yer” olarak değerlendirilirken, söyleyecek söz kalmadı.
“Aç olarak dolaşanları doyurun” sözü siyasî literatüre, bu tartışmada siyaset tarihine geçmiş oldu.
Muhalefet ve sosyal medyada insanlar bu sözle ilgili sert cevaplar verirken, ilk akla gelen soru, “İnsanları doyuracak olan icranın başı olan hükümet mi, yoksa muhalefet mi?” oldu.
Öte yandan insanları sadece doyurmak yetiyor mu? Elbette önce insanların karnını doyurmak gerekir. Bunu yapacaklar da bellidir. Ülkeyi yönetenlerdir.
Bunun yanında da üstte bahsettiğimiz gibi, borçlar insanların boyunu aşmış, işsizlik had safhaya çıkmış, dükkânlar kapanıyor… Bütün bunlara çözüm olunması gerekmez mi?
Bütün bu tartışmalar erken seçim tartışmalarına da hız verecek gibi görünüyor. Çünkü artık söz bitti…
***
ÜLKEDE KAFAYI YEMEDEN YAŞAMAK ZOR!
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı canlı yayınla ilgili “Gün ışığı bu. Yayın, canlı yayın değildi. Gündüz çekmişler” diyenlerin eleştirilerine “Memlekette uğraşılacak bir mesele kalmamış gibi huzme dedektifliği yapıyorlar. Bu memlekette kafayı yemeden yaşamak gerçekten çok zor” diye cevap vermiş.
Hakan, geçmişte de “Benim bir an önce üslûp eksenimi değişmemin vakti geldi de geçiyor gibi…” derken “yemin ederim kendimden sıkıldım” demişti.
Kafayı yemeden, kendinden daha fazla sıkılmadan bir şey yapsa keşke...