“Hakikatin keşfine mâni olan arzu-yu hilâf ve iltizam-ı muhalif ve taraftar-ı nefis cihetiyle asılsız evhamını bir asla irca etmekle kendini mazur göstermek ve müşterinin nazarı gibi yalnız meayibi görmek ve çocuk tabiatı gibi bahaneyle mahane tutmak gibi emirlerden…”1
Çalışmamızda bu metnin mütalâası yapılırken doğrudan mevzulara mümkün olduğu kadar, dolaylı meselelere de lüzumu kadar yer verilecek ta ki işlenen hakikate mâni olunmasın.
Risale-i Nur’da hakikat, esma-i İlâhîye’nin eşya ve hâdisedeki tecellisi olarak işlenir. Âlemde her ne var ise her birinin hakikati de bütün kâinatın hakikati de İlâhî isimlere dayanır. Başa gelen, yaşanan, içinde olunan, hemen her şey İlâhi, bir ya da birçok esmanın tecelli ve tezahürü ile hakikat kazanır. İşte bu hakikatin anlaşılmasında, keşfedilmesinde bazı mâniler vardır, Bediüzzaman bunları yukarıdaki metinde şu maddelerle sıralar.
1. Arzu-yu hilâf
Muhalefet etme arzusu, diye ifade edeceğimiz bu duyguyla hareket edildiğinde söz konusu hakikatin keşfine mâni olunur.
Söylenen hemen her söze muhalefet etme, çürütme, kabul etmeme, diretme gibi inadî hâller ile hakikatin keşfi mümkün olmaz. Aykırı davranış, uyuşmama, karşı olma ya da karşı çıkma gibi aksini savunmalar, ulaşılmak istenen hakikate yaklaştırmaz, uzaklaştırır.
2. İltizam-ı muhalif
Arzu-yu hilâf ile iltizam-ı muhalif farklıdır. Birincisi arzu, istek gibi duygu kökenli iken diğeri aklî bir hükümdür. Muhalif olma, aklın süzgecinden geçirilerek gerekli görmeyi ifade eder. Muhalif olmayı gerekli görmek yani iltizam-ı muhalif, duyguyu aşan, daha baskın çıkan bir vaziyettir.
3. Asılsız evham
Kişinin vehmi, kendini yanıltması yetmiyormuş gibi ona bir dayanak ve asıl icad ederek, sorumluğu da ona yıkarak kendini mazur göstermesi, muhatap olması gereken hakikatin keşfine büyük bir engeldir.
4.Taraftar-ı nefis
Hak ve hakikatin kabulüne nefsî cephe müdahalede bulunursa, nefis tarafında kalınırsa hakikate ulaşılması zora girer. Kendi düşüncesinin daha doğru olduğu duygu ve düşüncesi, diğer düşünceye hayat hakkı vermeme arzusu taraftar-ı nefis cephesinin muzır erlerindendir.
5. Müşteri nazarı
El ne der? Şan ve şöhret peşinde olmak gibi arzular hakikate giden yolun kenarındaki dikenlerdir. Esnaf iyi bilir müşterinin hâlini. Tezgâha hangi ürünü çıkarırsa çıkarsın onda bir kusur ve hata bulur, almamak için direnir. Âlemde, kusur aramak, kendini kusursuz görmenin ifadesidir. Müşteri nazarıyla değil, alıcı nazarıyla hakikate bakan, nasibini alır, diğeri de baka kalır.
6. Çocuk tabiat
Çocuk mizacıyla yola çıkan, işin gerçeğine ulaşamaz, ciddiyetle değil, zahirle uğraşır, hakikat yolunda yorulur ve yorar. Ne anlatılırsa anlatılsın hemen her birine bahane bulur, öteler.
İşte sıralanan hâllerden sıyrılmak, onlardan temize çıkmak, kurtulmak ile hakikate yaklaşmak mümkün olur. Bu terbiye ve ıslahın yapılması ile hakikate talip olmalı ama bir şart daha var.
Huzur-u kalb ile dinlemek
Kabulün şartı kalbin huzur bulması, mutmain olmasıyla mümkündür. O hâlde hakikate ulaşmak için kalb kulağını açarak, antenleri ona yönlendirerek kalbî huzuru kazanıp, samimiyetle hakikat yolunda yürümek gerekir.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat (2016), s. 123 (Unsuru’l-Akîde)