Dünyayı 2 yıldır meşgul eden koronavirüs salgınıyla kendi hayatında uğraşmayan kalmamıştır. Kimileri işini, kimileri eşini, kimileri kendini ve en kötüsü Allah muhafaza, kimileri de inançlarını kaybetti.
Herkesin başına açılan bu ‘koranavirüs imtihanı’, yeri geldi sabrımızın en son damlasına kadar bizleri sınadı ve halen sınamaya devam ediyor. Musîbetin Allah’tan geldiğini herkes adı gibi biliyor. Fakat neden geldiğine dair hiç uzunca düşündük mü?
Acaba neyi ve neleri eksik yaptık da, Rabbim bizleri böyle bir sınava tabi tutuyor... En basit bir örnek ile, bu durumdan çok etkilenen aile, eş, dost veya akrabamızı sadece hal hatır sormak için en son ne zaman aradık veya bir mesaj yazdık?
Yoksa Rabbimin bize vermiş olduğu kıymetli zaman nimetimizi siyaset takip eder gibi alınan yeni kararları takip edip, hakkında yorum yapmak ile mi sarf ettik? Çoğu insanların şu an dillerinde dolaşan ‘aşı olmadım diye hürriyetimi kısıtlıyorlar, baskı altında bırakıyorlar...’ cümlesini herkes duyup veya kendisi söylemiştir.
Burada hastalık vardır veya yoktur, alınan kararlar doğrudur veya yanlıştır, ya da şu aşı diğerinden daha iyidir konularına girmek istemiyorum. Farz edelim ki hürriyetimiz kısıtlandı; bu yaptığımız veya yapacağımız ibadet ve hizmet kısmı içinde geçerli mi?
Yeri geldiğinde halk diliyle “gâvur” memleket diye adlandırdığımız Alman devleti, bu zorlu süreç zarfında Ramazan ayında dahil ibadetimize mani olmadı. Hatta geceleri sokağa çıkma yasağı olduğu halde, Ramazan ayında bizlere teravih için müsaade verildi.
Bu kadar zorluklar olduğu halde, ibadet ve hizmetimiz için bir nevi önümüzü açtılar.
Vermiş oldukları imkân ve hürriyetlerin acaba ne kadar farkındayız?