Artık “Mısır’daki sağır sultan” da duydu ve biliyor ki, 2004’te MGK’da “Bediüzzaman ve Risâle-i Nur ile etkin mücadele edilecek” şeklinde bir karar alındı.
Her ne kadar, bazı siyasiler “O karar, yok hükmünde” dese de, kazın ayağı kesinlikle öyle değil.
Nitekim, tam da o tarihten itibaren, çok etkin, hatta en etkin bir mücadelenin başladığına, daha doğrusu başlatıldığına şahit olmaktayız.
Hem, öyle bir taarruzlu mücadele ki, Bediüzzaman hakkında “dindarlar” marifetiyle yeni yeni icad edilen o sunturlu yalan ve iftiraları, daha evvel hiç kimse, hatta hiçbir zındık dahi ileri sürmüş değil.
İşte, en tesirli ve en dehşetli saldırı budur ki, böyle mümtaz bir din âlimine, yine aynı dinin mensupları, güya âlim ve hocaları eliyle türlü yalan ve iftiralar üretilerek, sâfi zihinlere pompalanmaya çalışıldı.
Ne gariptir ki, Üstad Bediüzzaman da, bu cenahtan gelmesi muhtemel tehlikeye dikkat çekerek, şu ürpertici ifadeyi sarf ediyor: “Bu zamanda, o Nur ağacının hizmetkârının başına vuracak, rekabet veya meşrep muhalefetiyle en tesirlisi ve en müthişi medrese hocaları olmak lâzım gelir.” (Emirdağ Lahikası: 312)
Bu dehşetli tehlikeden haber veren Bediüzzaman Hazretleri, kendi zamanında yapılan bazı teşebbüslere de atıfta bulunarak, ama asıl büyük tehlikenin gelecekte olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu “Belki dehşetli mukabele ihtimali var” ifadesiyle, Nur Talebelerine tedbirli ve müteyakkız olmaları tavsiyesinde bulunuyor.
* * *
Biz de bu konuyu 2005’ten itibaren ara ara işlemeye devam ediyoruz. Çünkü, su uyur, ama bu dahilî fitnekârlar uyumaz.
Bu fitnekârların bir kısmı, ortalıkta “Tasmalı Mesaj”larla dolaşır durur. Bir kısmı, Sultan Abdülhamid üzerinden, hamasetle etrafa “Genetiği bozulmuş Mısır”ları serpiştirir durur. Bir kısmı “İslâm oğlu” görünmekle beraber, şimdiye kadar “Gavur oğlu”nun yapamadığını yapmaktan haz duyacak gibidir. Vesaire... Hatta, söz konusu zaman dilimi içinde vuku bulan “tahrifat ve inhisar” çabalarını da aynı kategorideki “etkin mücadele” kapsamına dahil etmek mümkün.
* * *
Son günlerde, Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’un gizli muarızlarından, hem bazı hocaların, hem tarikatçıların, hem de Sultan Adülhamid meddahlarının, adeta koalisyon halinde başını çektiği yeni bir hareket ve faaliyet var.
Dahildeki ihtilaf ve inşikaklarından istifade ile, bazı Nur grupları, türlü entrikalarla boyunduruk altına alınmaya çalışılıyor.
Üstad Bediüzzaman’ın “Zaman tarikat zamanı değil” ve “Risâle-i Nur mesleği, tarikat ve tasavvuf değil ve o berzaha uğramaz” demesine rağmen, ufalanmış olan Nur gruplarını o kulvara çekmek için müşahhas adımlar atıldı, atılıyor.
Bu durum karşısında, biz de ikaz vazifemizi yapmak ve ihvanlarımızı teyakkuza dâvet etmek durumundayız. Aynen, daha evvel yaptığımız gibi... İşte, aynı konuya dair, bundan altı sene evvel yazdıklarımızdan bir kaç pasaj...
* * *
22 Kasım 2010 tarihli ve “Harbî düşman yapmaz bunu” başlıklı yazıdan: “Meselenin özü ve özeti şudur ki: Halkın nazarında dindar olarak bilinen bazı mütecâvizler, hangi maksada hizmettir bilinmez, Üstad Bediüzzaman'a karşı hasmane bir tutum izlemeye başladılar. Akla hayale gelmedik isnat ve iftiralarda bulunuyorlar. Öylesine iğrenç karalamaları sıralıyorlar ki, bugüne kadar bunu ne harbî düşmanlar yapmış, ne de şeytana tilmizlik eden fırlamaların aklına gelmiş türden.
Bütün bu saldırı ve kara çalmalar gösteriyor ki, tehlikenin büyüğü artık içeriden geliyor.
Meselâ, kimseyi beğenmeyen, adeta bir gurur-kibir heykeli gibi karşımıza dikilen şahıs, yazdığı “Sultan II. Abdülhamid” ile ilgili kitabın özellikle 22 ve 23. sayfalarında, kimseden hediye, zekât, sadaka dahi almayan Üstad Bediüzzaman hakkında, cidden vicdanları sızlatan iddia ve isnatlarda bulunarak diyor: Said Nursî, Osmanlı Devletinin 20 bin altın parasını kendine harcadı, yedi...
Emin olun, bunların tamamı desteksiz atışlardır. Hiçbir iddiasına delil, ispat getirmiyor, kaynak ismi dahi belirtmiyor.
Besbelli ki, 2004 patentli o düpedüz yalan, iftira ve karalama kampanyası devam edip gidiyor.
@salihoglulatif: Ey Azizler! Toplumun temel-âcil meselelerine, öyle bölünüp parçalanmakla derman olamazsınız; çare bulmakta da tesir icra edemezsiniz. Çare, birlik-bütünlük ruhunda....