İman ederek İslam dairesine giren ve akıl baliğ olan her mükellefin maddi ve manevi bir kısım ibadetleri ve mesuliyetleri vardır.
Allah’ı bilen ve tanıyan elbette ona itaat edecektir. İtaat ise Kur’an-ı Kerimin emirlerine ve peygamberin sünnetine uymak şeklindedir. Bu ibadetlerin başında namaz, oruç, zekat gibi pek çok ibadetleri kendisinde toplayan ibadetler gelir. Amacı nefsi terbiye etmek ve ruhu ulvi gayelere yöneltmek ve insanı kemalata yüceltip cennete layık hale getirmektir.
İnsanın nefsini terbiye etmesi, ilim öğrenmesi ve Allah’ın dinini yüceltmek ve anlatmak için yaptığı faaliyetlerin hepsine birden “Allah yolunda mücadele etmek” yani “Cihad” denir. Peygamberimiz (asm) “Sabah veya akşam herhangi bir zaman diliminde Allah yolunda cihad için yürümek dünya ve içindekilerden hayırlıdır” (Müslim, İmare, 112.) buyurmuşlardır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevisidir. Manevi tahribata karşı set çekmektir. Harici tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Dahilde ise öyle değildir. Dahildeki hareket, müspet bir şekilde manevi tahribata karşı manevî, ihlas sırrı ile hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır. Dahildeki cihad-ı manevi, manevi tahribata karşı çalışmaktır ki, maddi değil, manevi hizmetler lazımdır” (Hizmet Rehberi, s.206.) buyurur.
Bu zamanda tabiatçılık ve materyalizm gibi sistemli inançsızlık ve bundan kaynaklanan ahlaksızlık ve her nevi anarşiye karşı tahkiki iman dersi vermek en büyük cihattır. Bediüzzaman “Hakâık-ı imaniye her şeyden evvel, bu zamanda en birinci maksat olmak ve sâir şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve maksud-u bizzat olmak lazım” (Tarihçe-i Hayat, 236.) buyurarak bu hususu ifade eder.
Bu cihad nasıl yapılacaktır? Bunu da Bediüzzaman “Her bir mü’min, İlâ-yı Kelimetullah ile, Allah’ın adını yüceltmekle mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir. Zira, ecnebiler, fünun ve sanayi silâhiyle bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve sanat silâhiyle, Îlâ-yı Kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz. Ama, cihad-ı hâricîyi, Şeriat-ı Garranın berâhin-i katıasının elmas kılınçlarına havâle edeceğiz. Zîra, medenîlere galebe çalmak iknâ iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedâileriyiz. Husumete vaktimiz yoktur” (Hutbe-i Şamiye, Hakikat, s.92.) prensibi ile, muhabbetle, akla, mantığa ve ilme dayanan delillerle iman hakikatlerini ispat etmek ve İslam prensiplerini anlatmak şeklinde olacağını ifade eder.
Bu zamanda müminlerin en önemli görevi iman hakikatlerini öğrenmek, önce nefsini ikna edip kendi şeytanını mağlup ettikten sonra iman hakikatlerini başkalarına da anlatarak bu manevi cihadı yapma sorumluluğu vardır.