Yeni Asya Neşriyat “Risale-i Nur Atıflı Kur’ân Meali” hazırlayıp bir sayfasında Kur’ân-ı Kerîm, diğer sayfasında karşılıklı olarak mealini ve açıklaması ile beraber Risale-i Nur’dan ilgili ayetin tefsiri olan bölümleri alarak güzel bir hizmet ortaya koymuştur. Kendilerini tebrik ediyorum.
Malum Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın ezelî ve ebedî kelâmıdır. “Hakikat-i Kur’âniye zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar, hakikat-i Muhammediye (asm) ile beraber, müteselsilen enbiyaların suhuf ve kütüplerinde nurlarını neşrederek, gele gele tâ nüsha-i kübrası ve mazhar-ı etemmi olan Kur’ân-ı Azîmüşşan suretinde cilveger olmuştur. Bütün enbiyanın usul-ü dinleri ve esas-ı şeriatları, hülâsa-i kitapları Kur’ân’da bulunduğuna, ehl-i tahkik ve ehl-i hakikat ittifak etmişlerdir.” (Barla Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2016, s. 517.)
Hakikat-i Kur’âniye demek Kur’ân-ı Kerîm’in ihtiva ettiği imana, ibadete, ahlâka ve hukuka ait hakikatler, kurallar, farzlar ve tavsiyeler demektir. Allah’ın dini bir olduğu ve İslâm olduğu için Hz. Adem’e (as) verilen suhufta da o zamanın insanlarına lâzım olan Kur’ân-ı Kerîm’deki hakikatler inzal edilmiştir. Hakikat-i Muhammediye’de Kur’ân-ı Kerîm’in insanlığa getirdiği imana, ibadete, ahlâka, hukuka ve imanın erkânı olan tevhid, nübüvvet ve haşre dair hakikatlerin tamamıdır. Bu hakikatler kütüb-ü sabıkada o zaman insanların ihtiyacı kadar inzal edilmiştir. O suhuf ve kitaplar Allah’ın ezelî kelâmı olan Kur’ân’a vekaleten o asır ümmetlerine ders vermiş, nihayet asıl olan Kur’ân-ı Kerîm nazil olunca “Asıl gelince vekilin görevi biter” kuralına göre vazifeleri bitmiş ve nesholmuş, hükümleri kalkmıştır. Zira, Kur’ân-ı Kerîm bütün enbiyanın usul-ü dinleri ve esas-ı şeriatları, hülâsa-i kitaplarını kendisinde toplamış, onlara ihtiyaç kalmamış ve din tamamlanmıştır. Yüce Allah Kur’ân nazil olup bitince “Bugün dininizi tamamladım ve din olarak İslâm’dan razı oldum” (Maide Suresi: 3.) buyurmuştur.
Kâinatın yaratıcısı olan yüce Allah’ın kâinat ötesinden hitabı olan Kur’ân-ı Kerîm elbette kâinata ve bütün zamanlara yönelik olduğu için elbette manası insanların sınırlı ilimleri ve dar düşüncelerine münhasır olamaz. Her bir harfi, her kelimesi ve her ayeti bir ilim hazinesinin anahtarıdır. Her asra hitap ettiği gibi “helâket ve felâket asrı olan” asrımıza da hitap eder, mana denizinden bu asrın hissesi elbette daha fazladır. Bu sebeple manası elbette yalnız lügat manası ile sınırlı değildir. İnsanların her tabakasına hitap ettiği için de “teşbih, temsil, mecaz ve kinaye” gibi edebî sanatlarla bütün insanlığa hitap eder ve onları hak ve hakikate irşad eder.
Bu özelliklere sahip olan Kur’ân-ı Kerîm’in elbette hakiki tercümesi yapılamaz; ancak ilim erbabı onun yüce mana denizinden, meal-i âlisinden kendisine ait bir manayı ifade edebilir. Bu sebeple İslâm âlimleri tercüme ve mealden çok tefsirini, tevilini yaparak ifade ettiği mana ve ahkâmı yüzlerce sayfa izah ederek her asır binlerce tefsirlerini yazmışlar, 10, 20, 30 cilt tefsirler meydana getirmişlerdir.
İslâmiyet’e ait hususlar Kur’ân ahkâmı olduğu için elbette Kur’ân’dan alınmıştır. Peygamberimiz (asm) Kur’ân-ı Kerîm’in izahını, ahkâmının uygulamasını ve anlaşılmayan hususların beyanını yaparak Kur’ân-ı Kerîm’i tebliğ etmiş, yaşayarak ahlâkını ve ibadetini göstermiş ve ümmetine öğretmiştir. Bununla beraber zamanımızda Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak için pek çok mealler yazılmış ve Müslümanların istifadesine sunulmuştur. Ancak meali yapanların ilmi, anlayışı, meslek ve meşrebi, düşüncesi farklı olduğu için farklı şekilde yapılan mealler Kur’ân’ın ifade ettiği manaları tam olarak yansıtmaktan uzak kalmış ve pek çok yanlış anlamalara da sebep olmuşlardır.
Bütün bunları dikkate alan Yeni Asya Neşriyat, Kur’ân meallerindeki bu noksanlığı gidermek ve meallerde ifade edilmek istenen manaların eksikliğini gidermek ve doğru anlaşılmasını sağlamak için asrın âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ilgili ayetlerdeki meallerin anlaşılması için “Risale-i Nur Külliyatı’nda” izah ve ispat ettiği iman hakikatlerine atıflar yaparak Risale-i Nur’a nazarları yönlendirmek ve Kur’ân’ın kudsiyetine hizmet etmek amacı ile “Risale-i Nur Atıflı Kur’ân meal-i âlîsi”ni hazırlayarak istifademize sunmuştur. Bu meal hazırlanırken Bediüzzaman Hazretlerinin “İşârâtü’l-İ’caz” isimli tefsir mukaddimesinde tefsir edilen ayetlerin yine Bediüzzaman tarafından yapılan “meal-i icmalî” şeklindeki meal usulü esas alınmıştır.
Meal-i âlî, Kur’ân ayetlerinin ifade ettiği mana denizinden anlaşılan özet mana demektir. Yoksa meal o ayetin ifade ettiği mananın tamamı değildir. Bazen bir ayetin bir kitap kadar manası vardır. Bu sebeple Kur’ân’ın hakikî tercümesi yapılamaz, ancak kısa meali verilebilir” demişler ve tercüme yerine “meal-i âlî” yani yüksek meali demişlerdir. Meal-i icmalî, ise ayetin ifade ettiği manaların özeti mahiyetindeki mana demektir. Bediüzzaman Hazretleri bu bakımdan meal için “meal-i icmalî” ifadesini kullanmıştır. (Sözler, 27. Söz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2005, s. 784.)
Yeni Asya’nın bu güzel meal çalışması başka hiçbir Meale ihtiyaç bırakmayacak ve Kur’ân-ı Kerîm hakikatlerinin doğru anlaşılmasına hizmet edecektir. Ayrıca mealler konusundaki itirazları ve yanlış anlaşılmaları da telafi edecektir.
“Risale-i Nur Atıflı Kur’ân Meali” çalışmasında emeği geçen Nur Talebelerini tebrik eder, Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinin meal-i icmalîsini anlamak isteyenlere değerli bir kaynak hazırladıkları ve Risale-i Nur’lardaki Kur’ân’ın yüksek hakikatlerine yönlendirdiği için teşekkür ediyoruz.