"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasi ve İslam

M. Ali KAYA
05 Ekim 2024, Cumartesi
Demokrasi; eski Yunancadaki “demos” (halk) ve “kratos” (otorite) sözcüklerinin birleşiminden oluşmakta ve sözlük tanımı itibarıyla “halkın kendi kendini yönetmesi” anlamına gelmektedir. Demokrasinin çıkışı eski Yunan’a atfedilmiş olsa da Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Süleyman zamanında yaşayan Yemen Sebe Melikesi Belkıs’ın parlamenter bir sistemle ve istişare usulü ile devletini yönetmesi örnek gösterilmektedir.1

“Hulefa-i Raşidîn” döneminde “seçim” ve “istişare” esasına göre bir yönetim sergilenmiştir. Avrupa’da demokrasinin gelişimi ise İngiltere’de 1215 Magna Carta ile başlamış Fransa’nın 1789 Büyük İhtilali ile yeni bir ivme kazanmış ve nihayet 1948 “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile olgunluğa ulaşmıştır.

Demokrasi bir yönetim sistemidir. Belli kaide ve kuralları ve bunu uygulayan kurulları vardır. Temelde çoğunluğun iradesine dayanır. Bu iradenin nasıl tecelli edeceğini toplumdaki hâkim olan anlayışlar belirler. Böylece çatışan menfaatleri dengelemeyi amaç-layan bir sistem olduğu kadar, yine toplumun özelliğine göre kuvvetin kanunda ve hakta olduğu, insan hak ve hürriyetlerini temin eden, fazilet ve güzel ahlâka dayalı, yöneticilerin halka hizmeti esas aldığı ve halka hesap verdiği bir yönetim biçimi de olabilir.

Osmanlı’da demokrasiye geçiş 1876 Tanzimat Fermanı ve padişahın yetkilerinin kısıtlanması ile başlamıştır. 32 senelik bir geçiş döneminden sonra 1908 yılında II. Meşrutiyet ile “Hürriyet” ilan edildi ve parlamenter sisteme geçilmiş oldu. Ancak meşrutiyeti sevinçle karşılayan Müslümanlar kadar, meşrutiyet ile küfre girmekten endişe duyanlar da vardı. Hatta “Kanun-u Esasî” adı verilen Anayasa’yı kabul eden Sultan Abdulhamid’i küfürle itham edenler bile olmuştu. Bu iddialarına delil olarak “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.”2 ayetini gösteriyorlardı. Gerçekte ise Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin izah ettiği gibi “Allah’ın hükmü ile hükmetmemek” bu hükümlerin Allah’ın hükmü olduğunu tasdik etmemek” anlamına gelmektedir.3 Yoksa Allah’ın hükmünü tasdik etmekle beraber hükmetmeyen küfre girmemekte ancak günaha girmektedir. Zira bir hükmün Allah’ın emri olduğunu tasdik etmek imandan, bu hükümle amel etmemek ise isyandan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Allah’ın hükmünü tasdik etmemek küfür, amel etmemek ise isyandır ve günahtır. Günah ise insanı küfre sokmaz ancak günaha sokar. Bu sebeple Bediüzzaman “Daire-i itikad ile daire-i muamelatı birbirine karıştırmamak gerek-tiğini”4 hatırlatır. Allah’ın hükmüne iman etmek itikadın, bu hükümle amel edip etmemek de muamelat ve ibadetin gereğidir. 

Demokrasi; insan haklarını, halka danışmayı, hürriyetleri ve kanun hakimiyetini esas alır. İslâm hürriyeti getirmiş, istişareyi emretmiş, insanların hür olduğunu ve sorumluluğun hürriyetten kaynak-landığını ifade etmiş, dinde zorlamayı kaldırmış ve Allah’ın kitabına ve sünnete uygun davranmayı isteyerek kanun ve kural hâkimiyetini sağlamış böylece kişilerin keyfî yönetimlerini ortadan kaldırmıştır. Demokrasi bu yönleriyle İslâm’ın prensipleri ile örtüşmektedir. 

Müslümanların demokrasiye karşı ortak bir tavır belirleyememelerinin sebebi demokrasinin Batı’da gelişen ve kabul edilen bir sistem olmasından kaynaklan-maktadır. Ayrıca Hıristiyanlık gibi muharref yani aslından uzaklaşmış ve din adamlarının heva ve hevesine göre şekillenmiş olan dine karşı laiklik ilkesi ile karşı tavır alınmış olmasını da dikkate almak gerek. Dünyevîleşmiş kilise zihniyetinin, dini siyasete alet ederek halka ve krallara karşı bir baskı unsuru haline getirmiş olmasına tepki olarak ortaya çıkan “lâiklik ilkesi”nin dini dışlaması, bizdeki dindarlarda İslâm’ın da Hıristiyanlık gibi dış-lanabileceği korkusunu uyandır-mıştır. Cumhuriyet döneminde lâiklik ilkesinin esas alınarak dinin dışlanması da bu endişelere haklılık payı kazandırmıştır. Durum böyle olunca Müslümanların demokrasiye tavır almalarını normal karşılamak gerekir. Gerçekte ise durum böyle değildir. 

Aslında semavî dinlerin prensipleri zaman içinde gelişerek son asırda bir senteze konu yapılarak “İnsan Hakları Beyannamesi” şeklinde ortaya çıkmış ve bir yönetim sistemi olarak demokrasi doğmuştur. Ancak doğrudan dine dayanmadığı ve Batı felsefesinin materyalist esaslarına göre şekil aldığı için sistemin esası ile karıştırılarak sisteme şüphe ve tereddütle bakılmasını netice vermiştir. Nitekim tarih; akıl ve felsefenin dinle barışarak ittifak ettiği zaman insanlığın saadetine sebep olduğunu inkâr edilemez şekilde tespit etmektedir. 

Günümüzde demokrasi çıkar kavgalarına alet edilmektedir. İnsanlara hürriyet sağlarken her nevi kaydın reddine, sefahet ve ahlak sefaletinin meşrulaştırılmasına vasıta yapılmaktadır. Ancak bu durumun “hayatı bir mücadele” gören, herkesin kendi nefsine malik olduğunu iddia eden, istediğini yapabileceğini söyleyen nefisperest insanların menfaatlerinden kaynak-landığını unutmamak gerekir.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Yaşasın Kur’ân-ı Kerîm’in Kanun-u Esasîleri” isimli makalesindeki “Cumhuriyet ve demokrat manasındaki Meşrutiyet ve Kanun-u Esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem-i kuvvet”5 ifadeleri ile demokrasinin aynı manayı ifade ettiğini belirtir. Ayrıca meşrutiyeti meşruiyet unvanı ile kabul ederek sahip çıkılmadığı zaman bazılarının istibdada ve şahsî menfaate alet edebileceğini söyleyerek gerekli uyarıyı yapmıştır. Ne var ki gerçekten dediği gibi “hürriyet ve cumhuriyet” namına “istibdad”ın en dehşetlisi yaşatılmış ve Bediüzzaman haklı çıkmıştır.

 Peygamberimiz (asm) “Siz dünya işini daha iyi bilirsiniz”6 buyurur. Ayrıca “Sizler nasıl olursanız sizin idarecileriniz de öyle olur ve o şekilde idare olunursunuz”7 ferman eder. Hal böyle olunca demokrasi-ye sahip çıkmak ve İslâmî esaslar ile onun gelişimine katkıda bulunmak insanlık ve hukuk namına büyük bir hizmettir. Batı’da gelişmiş ve oradan bize gelmiş olması demokrasinin Batı’nın malı olduğunu ispat etmez. Kültür, medeniyet, teknik ve teknoloji tüm insanlığın ve bilhassa İslâm’ın malıdır. Asr-ı Saadet’in “adalet, hürriyet, müsavat, meşveret ve seçim” sistemi Batı’ya giderek kurum-sallaşmış ve oradan bize gelmişse elbette bizim elektrik, otomobil, uçak ve treni aldığımız gibi almamızda hiçbir sakınca olmamalıdır.

Dipnotlar:

1 Neml Suresi, 27:22-44, 2 Maide Suresi: 44, 3 Münazarat, s. 78, 4 Münazarat, s. 72, 5 Divan-ı Harb-i Örfi, s. 69, 6 Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 1:178, 7 Aclunî, Keşfu’l-Hafa, 2: 279.

Okunma Sayısı: 1299
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mustafa

    5.10.2024 20:53:56

    hocam ne guzel aciklamissiniz. Rabbim razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı