9 Kasım’da Mecliste resmî hoşamedi merasimiyle karşılanan Üstad Bediüzzaman, 23 Kasım’da da o zamanki Meclis Başkanı M. Kemal’e bir mektup yazmıştı.
Bu mektubu daha sonra küçük değişikliklerle bastırıp milletvekillerine ve komutanlara dağıttı. Giriş ve hitap cümleleri dışında aynı muhtevaya sahip olan mektupta farklı olarak ilginç bir cümle var.
O cümlede Said Nursî, M. Kemal’e, Napolyon’a değil, Selâhaddin Eyyubi gibi İslâm kahramanlarına tâbi olması çağrısı yapıyor.
Neden Napolyon değil? Sebepleri var.
Lord Kinross’a göre M. Kemal bilhassa gençliğinde Napolyon’la ilgili kitaplar okumaya merak sarıp ondan çok etkilenmiş.
Bir diğer nokta, beslendiği ideolojik kaynaklara bağlı olarak, M. Kemal’in 1789’daki Fransız İhtilâlinden de etkilenmiş olması.
Kemalizmin umdelerini oluşturan altı okun özellikle laiklik ve milliyetçilik ilkeleri jakoben yöntemlerle dayatılıp dikte edilirken Fransız modeli örnek alındı. Bu etkilenme o dereceye vardı ki, bizdeki laikçi uygulama, yer yer ilham kaynağı Fransa’yı bile solladı.
1918’de bir Osmanlı subayı iken tedavi için gittiği Viyana-Karlsbad’da bir akşam yemeğinden sonra cereyan eden sohbette, yandaki dans salonunda smokinli erkeklerle fourstep dansı yapan “gayet zarif, lâtif birkaç genç kadın”dan bahis açan M. Kemal’in, bu hayat tarzının bize nasıl taşınabileceğine dair şu sözleri konuyu gayet iyi açıklıyor:
“Benim elime büyük bir salâhiyet ve kudret geçerse, hayat-ı içtimaiyemizde arzu edilen inkılâbı bir anda bir ‘coup’ [darbe] ile tatbik edeceğimi zannederim. (...)
“Velhasıl netice: Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım... Açılsınlar.”
Nitekim o büyük salâhiyet ve kudreti eline geçirdikten sonra, düşüncelerini dediği tarzda tatbik sahasına koydu. Cumhuriyeti bile emrivaki tarzında ilan etti. “İlke ve inkılâplar” ise, çok partili demokrasiye geçildikten sonra da yine darbelerle korunmaya çalışıldı.
İkinci Meşrutiyette “Fransız ihtilâli bize tamamen hareket düsturu olamaz” diyen Bediüzzaman’ın M. Kemal’e yaptığı “Napolyon’u örnek alma, Selâhaddin Eyyubi’ye tâbi ol” uyarısının arka planı buralara dayanıyor.
Ve bu ikazın da haklılığı, geçen yüz yıl içinde yaşananlarla yine tasdik ve teyid ediliyor.