Hafta başında Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 2018-2019 eğitim-öğretim yılının açılışı vesilesiyle öğretmenlere hitaben bazı açıklamalarda bulundu.
Her şeyden önce eğitim sistemimizin felsefesine dikkat çeken Selçuk, daha önceki açıklamalarına da bakılırsa, eğitimde köklü bir reformun gereğine işaret ediyor. Ancak seleflerinden farklı olarak bunun bugünden yarına yapılabilecek bir şey olmaktan ziyade “geleceği inşa etmeye yönelik adımlar” şeklinde olacağını nazara veriyor.
Bakan Selçuk’un “eğitimde çift kanat” vurgusu da önemli idi. Bu kanatları ise “bilim” ve “erdem / ahlâk” olarak ifade etti. Bediüzzaman bu iki kanada taa geçen asrın başında “medeniyet fenleri” ile “din ilimleri” şeklinde dikkat çekmişti. “Vicdanın ziyası [ışığı] ulum-u diniye [din ilimleri], aklın nuru fünun-u medeniyedir [medeniyet fenleri]; ikisinin imtizacıyla [kaynaşmasıyla] hakikat tecelli eder” demiş ve talebenin himmetinin bu iki kanat ile pervaz edeceğini (uçacağını) söylemişti.
Aslına bakılırsa, Bediüzzaman’ın ömrünü vakfettiği Risale-i Nur eserleri ile tahakkukuna çalıştığı ve her fırsatta yetkililerin dikkatine arz ettiği “Medresetüzzehra” eğitim projesi, Selçuk’un da dikkat çektiği “ahlâkla yoğrulmuş bilgi”yi gerçekleştirmek ve bu yolla kendi medeniyetimizi inşâ etmek hedefine matuf idi.
Elbette “salt bilgi / bilim” yetmiyor. Ahlâk ve faziletle taçlandırılmayan bilginin bir toplumu nerelere sürükleyebileceğini tahmin etmek zor değil. Vicdanı harekete geçirmeyen, vicdanlara dokunmayan bilgi, kuru bir malûmat yığınından ibaret kalıyor. Böyle olduğu takdirde, Selçuk’un da deyimiyle “bilgi, bilgeliğe (hikmete) dönüşmüyor.”
Bir eğitim sisteminin başarısı ise, bilgiyi bilgeliğe, malûmatı marifete dönüştürmekle ölçülür. Eğitim Bilimleri tahsili gördüğümüz üniversite yıllarında hocalarımızın ısrarla eğitimin “anlamlı ve işlevsel olması” gerektiğinden dem vurduklarını hatırlarım.
Evet, bilgiyi kendine mâl edebilmeyi başarmak gerekiyor. Daha ötesinde, doğru bilgiyi doğru ahlâka çevirmekle “hikmeti, irfanı, marifeti” üretip, kendi medeniyet değerlerimizi ihraç edebilir hale gelmek gerekiyor.
İnsan düştüğü yerden kalkarmış. Milletçe, medeniyetçe düştüğümüz yer bellidir, aslında. Öz değerlerimize sırt çevirerek insanlığa değer katmamız mümkün değil. Bize küsüp giden ve gittiği yerlerde çiçek açan/açtıran değerlerimize yeniden kucak açmalıyız.
Bilgiyi ahlâkla yoğurmuş fazilet toplumunu ihya etmek istiyorsak bu elbette şart.