Onu ilk defa camiamızın toplantılarında kürside bir hatip olarak tanıdım.
En ziyade dikkatimi çeken hususiyeti, Nurlar’dan ölçülerle, az ve öz, nokta atışlarıyla net bir şekilde konuşmasıydı.
Sonradan matematikçi olduğunu öğrendiğimde, konuşmalarına yansıyan bu özelliğine şaşırmayacaktım.
Boyacı Abi, Nur’a boyanmış haliyle başkalarını da Nur’a boyardı. Yıllarca yaptığı eğitimcilik mesleğini, “kalpleri ve dimağları Nur’a boyama faaliyeti” olarak değerlendirsek yerinde olur zannederim.
Bir Mi’rac Gecesi’nin arefesinde gönderdik onu âlem-i berzaha. Geceyi ihya etmek oraya nasipmiş demek. Vefatından bir iki gün önceki muhaverelerinde kayınpederim İslâm Yaşar’a Mi’rac Gecesi’ni Burdur’da ihya edeceğini söyleyince, kayınpederim de lâtife yollu “Hz. Peygamber’in (asm) açtığı Mi’rac yolunda sen de yükseleceksin yani” demiş.
Boyacı Abi yükseldi gerçekten. Bu seneki Mi’racı bizzat Sahibü’l-Mi’rac (asm) ile birlikte idrak etti ümidindeyiz. O’nun (asm) ümmetine açtığı nuranî caddeden gideyim derken, bizzat kendisine mülâki oldu inşaallah.
Sohbet-i Nebevî’de insibağ (boyanma) vardır ya hani; duâmız o ki, ömrü boyunca insanları Nur’a boyamayı meslek edinen Boyacı Ağabey, bu kez âlem-i berzahta Resulullah’ın (asm) sohbetiyle müşerref olup kendisini Nurlar’a boyadı. Günah cihetiyle vefat etti, ama sevap cihetiyle yaşıyor.
Hafız Ali Ağabeyi berzah memleketine uğurlayan Üstad, onun gittiği yer için “Nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş”, “Birimiz dünyada, birimiz berzahta olsak biz yine beraberiz” diyor.
Hem de ilâve ediyor:
“Hayatlarında gördükleri vazife-i imaniye ve Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temaşa ediyorlar, belki de yardım ediyorlar.”
Evet, Nur dairesinin genişliği berzah ve ebed memleketlerine uzanan bir daire.
Ayrılık, gayrılık sûrî sadece.
Rabbim Cennetü’l-Firdevs’te buluşmak nasip etsin cümlemize.
Rahmetullahi aleyh.