Asrımızın müceddidi ve mehdisi olan Bediüzzaman Hazretleri, telif etmiş olduğu Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Lem’alar adlı eserinde, hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşleri tenkit etmeme bahsinde üç farklı misal veriyor. İlgili bahisteki misaller şöyle:
Ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin âzâlarıyız ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz ve sahil-i selâmet olan Dârü’s-Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.1
Risale-i Nur ism-i Hakîm ve ism-i Rahîm’in mazharı olduğundan… 2 aynı mesele için üç tane misal, insana fuzulîlik gibi geliyor.
Bu misallerin, hikmet-i tevfikine bakacak olursak: Kâmil insan ismine lâyık manevî şahsın a’zâları misali, kemâlât için verilmiştir. Zira Cenab-ı Hak, her şey için bir nokta-i kemâl tayin etmiştir. 3
Tayin edilen bu kemâl noktaya, kişinin tek başına ulaşması bu zamanda müşkülleşmiş. Çünkü “Her zamanın [kulların maslahatlarına göre] yazılmış hükmü vardır.” 4 Dolayısıyla “Zaman şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. Risale-i Nur’da şahıs yok, şahs-ı mânevî var.” 5
Kâmil insan hükmündeki şahs-ı manevîyi oluşturmak için, şahs-ı manevînin azaları hükmünde olan Kur’ân hizmetkârları, birbirinin noksanını ikmal ederek, kusurunu örterek, ihtiyacına yardım ederek, vazifesine muavenet ederek Cenab-ı Hak’ın tayin etmiş olduğu nokta-i kemale ulaşmaya çalışmaları için bu misal verilmiştir.
Fabrikanın çarkları misali, semere yani netice için verilmiştir. Bu fabrika şu semereleri verecektir: Uhuvvet, muhabbet, ittihat ve tesanüt. Zira Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Said Özdemir ağabeye hitaben, “Kardeşim, siz hizmeti düşünmeyin. Hizmeti en muhalife dahi Cenâb-ı Hak yaptırır. Sizin düşüneceğiniz, uhuvvet, muhabbet, ittihat ve tesanüddür. Bu gün bize en fazla lâzım olan da budur.”6 demiştir.
Kur’ân hizmetkârları, bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederek, hakikî bir tesanüd, bir ittifakla mezkûr semereleri üreterek, birlik ve beraberlik içinde hareket edip huzur ve saadetle yaşamayı netice verecek, gaye-i hilkatlerine yürümek için bu misal verilmiştir.
Sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeler misali, hizmet için verilmiştir.
Kaide 1: Bir kişinin bir yerde çalışabilmesi için o vazifeyi deruhte edecek şartları yerine getirmesi, yani işin ehli olması gerekiyor.
Nur talebeleri bu işin ehli ki, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Bizler gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş; 7 diye ifade etmektedir.
Kaide 2: Sefine-i Rabbaniye sahibi ile çalışan hademe arasında, bir anlaşma imzalanmış olması lâzım.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Evet biz ücretimizi almışız. Ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız.”8 diye ifade etmektedir.
Kaide 3: Sefine-i Rabbaniyede iki tür insan var.
Birincisi, ücret ödeyerek bilet alıp seyehat edenler. Bu güruh yerler, içerler, gezerler... İkincisi, hademeler, yani hizmetkârlar. Bu güruh vazifelerini yapmakla mükelleftirler.
Malumdur ki batan gemilerin batma sebebi, hizmetkârların vazifelerini ya yavaşlatmalarından, ya aksatmalarından veya ihmal etmelerindendir.
Mukarrerdir ki seyahatlerde, pasaport kontrolü yapan görevliler, yolcuların pasaportlarını kontrol ettikleri hâlde, hademelere yani hizmetkârlara pasaport sormazlar. Zira onların evraklarında eksiklik veya noksanlık sözkonusu değildir.
Allahu a’lem bissavab, sefine-i Rabbaniyede hademe olarak çalışacak hizmetkârlara, manevî âleme yapılan yolculukta da pasaport sorulmayacak inşallah. Buna emare olarak Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Birinci Şuâ’da iki-üç âyetin işaratında, Risaletü’n-Nur’un sadık talebeleri imanla kabre gireceklerine ve ehl-i Cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde ve kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir.” 9 der.
Elhasıl, üç ayrı misale nazm-ı maânî nokta-i nazarından bakarsak, ne kadar hikmete muvafık olduğu tahakkuk edecektir.
Nazm-ı maânî ise mantıkla müşeyyeddir. Mantığın üslûbu ise müteselsil olan hakaika müteveccihtir. 10 Yani birbirini takip eden hakaik arasında mantıklı bir bağ kurmaktır.
1. Misal: Vücut azaları, kemalat için demiştik.
2. Misal: Bir fabrikanın çarkları, netice için demiştik.
3. Misal: Sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeler, hizmet için demiştik.
Üç ayrı misalin nazm-ı maânîsi ise: İnsan olmadan hizmet, hizmet olmadan netice, netice olmadan kemalât olmaz. Selam ve dua ile…
Dipnotlar:
1. Lem’alar, 21. Lem’a 2. Düstur.
2. Şualar, 7. Şua, 2. Bab, 3. Menzil, 2. Hakikat.
3. İşârâtü’l-İ’câz.
4. Ra’d Suresi 38. Ayet.
5. Tarihçe-i Hayat, 8. Kısım, Isparta Hayatı.
6. https://www.yeniasya.com.tr/islam- yasar/said-ozdemir-1927-2016_387239
7. Lem’alar, 21. Lem’a, giriş..
8. Sözler - 24. Söz 5. Dal, 2. Meyve.
9. Kastamonu Lâhikası, M. No.: 13.
10. Muhakemat, 2. Makale, 1. Mes’ele.