Bakara Suresi’nin 259. ayetinde anlatıldığı gibi, Üzeyr Peygamber eşeği ile yolculuk yapıyordu. Harap olmuş bir şehirde dinlenirken; “Allah burada ölenleri nasıl diriltecek?” dedi. Cenab-ı Allah da; Üzeyr’i öldürüp 100 sene sonra diriltti. Bir asır geçtiği hâlde yemeği bozulmadı. Fakat ölüp geriye iskeleti kalan eşeği canlandı. Kendisinin ve eşeğinin de gözü önünde dirilmesini ve Allah’ın Hay isminin tecellîsini müşâhede eden Üzeyir peygamber Allah’a hamdetti. Allah’ın sonsuz güç ve kudretini ve Hâlık’ın her şeye kâdir olduğunu gördü.
Mu’cize ile dirilip hayat bulan eşeğine bindi. Merkebi ile evine döndü. O zaman Allah’ın güç ve kudreti ile Üzeyr Aleyhisselam 40 yaşındaydı. Merkebi ile memleketine vardı. Ancak evini bulmakta zorlandı. Çünkü bir asır geçmiş ve 100 yılda her şey değişmişti. Kimseyi tanıyamadı ve kendi evini de bulamadı. Sonunda sora sora Üzeyr’in evini buldu.
Kapıyı çaldı. Beli bükülmüş bir ihtiyar kapıyı açtı. Bu yaşlı adama, sen kimsin? diye sordu. İhtiyar adam: Ben Üzeyr’in oğluyum! dedi. Üzeyr (as) ancak o zaman oğlunu tanıyabildi. Çünkü 20 yaşında bir delikanlı olarak bıraktığı oğlu, şimdi 120 yaşındaydı. Babası Üzeyr de, Allah’ın güç ve kudretiyle 40 yaşında idi.
Üzeyr peygamber de kendisini tanıttı ve hasretle kucaklaştılar. Üzeyr Aleyhisselam, o zamanki ve şimdiki insanlar için dirilmenin bir delili oldu. Üzeyir Peygamber bir müddet daha yaşadı ve tebliğ görevinde bulundu.
İman, ihlâs, istikâmet, tebliğ, tebşîr, tehlîl, tefekkür, teşekkür, zikir, fikir, şükür, şifa, şefaat, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.