Sol cenahta yer alan bir kısım unsurlar, değişik tv kanallarında ve bazı basın kuruluşlarında Şeriata ve dinî cemaatlere hücum etmekle, siyasette dini istismar alanları açmakta ve bu alanları doldurmaya hazır AKP iktidarının devamına dolaylı yoldan katkı sağlamış olmaktadırlar.
Türkiye’de takriben seçmen profilinin takriben % 70’ini sağ, %30’unu sol kesimin oluşturduğu gerçeği, geçmiş yıllarda yapılan seçimlerin sonuçlarında görülmüştür. Sağ kesimde önemli bir yeri olan muhafazakâr camianın çoğu, İslâm’ın gereklerini yerine getirmezse da, onun değerlerine ve dinî hizmet yapan cemaatlere yapılan hücumlardan rahatsız oldukları da bilinmektedir.
22 yıldır AKP iktidarına destek vermiş olan muhafazakârların bir bölümünün hipnozdan kurtulup, iktidarının sergilediği zulümlerin, kanunsuzların, yolsuzlukların farkına varıp onlardan desteğini çekmeye başladığı ve arayışa girdiği bir zamanda sol adına yapılan bu hücumlar, sıkışan iktidara bir can simidi gibi olmakta ve onlara siyasette rahat kullanacakları dini istismar alanları açmaktadır.
İktidar, geçmişte defalarca yaptığı gibi bu saldırılara güya dindarlar adına hamasi nutuklarla karşı çıkarak, kendilerinden soğuyan kesime “Sakın ha bizi terk etmeyin… İslâm’a nasıl saldırdıklarını görüyorsunuz… Biz gidersek onlar gelir, 1950 öncesi gibi sizi dininizden imanınızdan mahrum ederler, sonra mahvolursunuz” diyecekleri açıktır.
Sosyal demokrat aydınlar ve siyasîler, AKP iktidarının tahkimine yarayan bu saldırıların yanlış olduğunu ve ona katılmadıklarını beyan ederek muhafazakâr camiayı rahatlatmaları lazımdır. Aksi halde muhafazakârlar, bu saldırılardan ürküp iktidarın kucağına kerhen sığınmaya devam etmeleri kuvvetle muhtemeldir.
21. Asır demokrasi, adalet, medeniyet, hak ve hürriyetler asrıdır. Hür Batı ülkelerinde olduğu gibi, ırkı, siyasî ve dinî görüşü ne olursa olsun bu değerlerin ortak paydasında birleşen ve birbirlerinin görüşlerine saygılı olan toplumlar, demokrasi, ilim, sanayi ve teknolojide ilerleyip zenginleşirken, kimse kimseyi rahatsız etmediği huzur ve sükûn içinde bir hayat yaşamaktadırlar.
Türkiye’deki sosyal demokratlar, Batı’daki muadilleri gibi ideolojilerden arınmış bir anlayışla, “ ama, fakat, yalınız” kelimelerini kullanmadan herkes için demokrasi, adalet, fikir ve inanç hürriyetlerini savunmaları lazımdır. Dinî değerleri hedef alan ve mütedeyyin kitleyi rencide eden hücumlara yüksek sesle karşı çıkmaları gerekmektedir.
Gözü dönmüş 28 Şubat darbecilerinin, 1997’de dinî değerlere saldırıp, dinî müesseseleri tahrip ederek muhafazakâr camiayı rencide etmeselerdi, sosyal demokratlar da dindarlara yapılan zulümlere itiraz etmiş olsalardı, siyasal İslâm akımı muhafazakârların desteğini alarak 2002’de rahat bir şekilde iktidara gelebilir miydi? Gelemezdi.
Son söz: Demokratik hür Batılı ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin birinci sınıf bir demokrasiye geçerek kalkınıp huzur ve refaha kavuşması için sol kesimin içinde bulunduğu toplum çoğunluğunun demokrasi, adalet, hak ve özgürleri hazmederek içselleştirmesi gerekmektedir. O da fertlerin birbirlerinin farklı düşünce, din ve vicdan hürriyetlerine saygı duyarak bir arda huzurlu ve güvenli yaşamanın prensip ve adabını hayatlarında uygulamalarıyla mümkün olabilir.