Gazetelerin, fikir ve düşüncelerin topluma kabul ettirilmesindeki rolü inkâr edilemez bir gerçektir.
Müsbet yayın yapan gazetenin insanları doğru, faydalı ve güzel bir yöne sevk ederken, menfî yayın yapması hâlinde toplumları maddeten ve manen çökertir. Bu hakikati iyi bilen Üstad Bediüzzaman, hayatı boyunca şartlar müsait olduğunda gazetelerle ilgilenmekten geri kalmamıştır.
Bediüzzaman’ın gazete ile alâkası gençlik yıllarına kadar uzanır. 1900’lerin başında ilimdeki vukufiyeti sebebiyle konağında kaldığı Van Valisi Tahir Paşa kendisine bir gazete haberini okur. Haberde İngiliz Sömürgeler Bakanı, İngiltere Avam Kamarasında Kur’ân’ı göstererek yaptığı bir konuşmada bu kitabın, ellerinde kaldığı sürece Müslümanlara hâkim olamayacaklarını, ya O’nun ellerinden alınması, ya da onların bundan soğutulması gerektiğini ifade eder.
Bu haber karşısında “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez manevî bir güneş hükmünde olduğunu bütün dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim“ diyerek feveran eden Bediüzzaman’ın ruhunda kuvvetli bir niyet uyanır ve bu saik ile Kur’ân’ın çağdaş, eşsiz bir tefsiri olan Risale-i Nur’u telif etmeyi hedefler.1
ÜSTAD MEŞRÛTİYET DÖNEMİNDE GAZETELERDE MAKALE YAZDI
Bediüzzaman, Tahir Paşa’nın tavsiyesiyle 1907’de İstanbul’a gelir ve o yıllarda Osmanlı kamuoyunda hararetle yapılan “Hürriyet, Meşrutiyet, Şeriat, adalet, istibdat” tartışmalarına katılır. Bu mevzularla alâkalı devrin önde gelen gazetelerinde yankı yapan makaleler yazar. Üstad o dönemde bizzat gazete çıkarma teşebbüsünde bulunduğuna dair kayıtlar var. Ancak şartlar oluşmadığı için bu proje gerçekleşmemiştir.2
O, Meşrutiyet dönemi boyunca basın ve gazetelere ilgi duymaya devam eder. Dönemin Önde gelen Serbesti, Volkan, Mizan gibi gazetelerde yayınladığı makalelerde Şeriat, Meşrutiyet (Demokrasi), Hürriyet ve istibdadın İslâmî açıdan nasıl anlaşılması gerektiğini izah eder. Âlimleri, talebeleri, askerleri ve halkı hürriyet ve Meşrutiyete sahip çıkmaya çağırır.3 Onun, “Gazetelerde neşrettiğim umum makalatımdaki umum hakaikte [hakikatlerde] nihayet derece musırrım [ısrarlıyım]”4 ifadesi bunu göstermektedir.
O, o dönemde İslâm ahlâkını sarsan neşriyat yapmaları karşısında gazetecileri gazeteler yoluyla: “Ben de gazetelerde onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki, ‘edipler edepli olmalı, hem de edebî İslâmiyye ile müteeddip olmalı.’”5 şeklinde uyarmıştır.
BEDİÜZZAMAN TEK PARTİ DÖNEMİNDE GAZETELERİ BIRAKTI
Türkiye’de 1923’ten itibaren başlayan tek adam tek partiye dayalı Cumhuriyet döneminde muhalefet susturuldu, basına rejimin meddahlığı misyonu yüklendi. Bediüzzaman da Isparta’nın Barla nahiyesine sürgüne gönderildi. 27 yıl sürecek bir istibdat ve baskı dönemi başladı. Üstad o dönemde gazete ile ilgilenmeyi bıraktı ve ahirzamanın Kur’ân yorumu olan Risale-i Nurlar’ı telif etmeye ve talebeleriyle birlikte onları yurt sathında neşretmeye başladı.
O dönemde basın, rejimi ve devlet idarecilerini övmekten başka bir şey yapmıyordu. Rejim, hoşlanmadığı farklı fikirler, dinî mesajlar yayımlayan gazete ve dergileri derhal susturuyordu ve bunu yapanlara cezaî müeyyide uyguluyordu. Bediüzzaman’ın o zamanki gazetelerle alakadar olmasının bir manası yoktu. Bu sebeple mesaisini iman hizmetine hasretti.
Dipnotlar:
1– Tarihçe-i Hayat, s. 60.; 2- Bediüzzaman ve Neşriyat, YAN, 2015, s. 12 -13.; 3- Divan-ı Harbi Örfi, s. 6.; 4- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 136.; 5– Age., s. 123.