Vaktiyle, memleketin birinde, bir sosyalist devlet başkanı heykelini yaptırmak ister.
Başkanın bir gözü kördür. Saraya davet edilen heykeltıraşlar, başkanı kör olarak tasvir ettiklerinde cezalandırılmaktan korktukları için başkanın heykelini yapmaya cesaret edemezler.
Nihayet bir heykeltıraş başkanın teklifini kabul eder ve başlar çalışmaya. Başkanın sağ gözü kör olduğu için heykeltıraş başkanı sol profilden gösteren bir büst yapar.
Başkan heykeli inceler ve heykeltıraşa sorar: “Niçin sol profili çalıştın?”
Heykeltıraş şöyle cevap verir: “Sanmayın ki sizden korktuğumdan. Heykeli sosyalist realizme uydurmak istedim. Sosyalist realizm; olayların yalnız iyi yönünü göstermek, kötü yönlerini de gizlemek değil midir zaten!”
Bugünkü köşe yazımız romantik heykeltıraşlar hakkında olacak.
Avukatların kayıtlı ve bağlı bulunduğu meslek kuruluşları olan Barolar, adaletin tesisi noktasında üzerlerine düşen vazifeleri hakkıyla yapmıyorlar.
Yargının sacayağındaki üçlüden biri olan ve hukuku oldukça iyi bilen barolar, buna rağmen kimi haksızlıklara ses çıkarırken kimilerine göz yumuyorlar.
Mesela, cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü ile kürtaj hakkı konularında ilgililerine tam destek veren barolar, örtünme özgürlüğüne karşılar.
Hayvan hakları savunucuları ve çevrecilerin yanında olan barolar ibadet özgürlüğünü ise önemsemiyorlar. Cemaat ve tarikatların kurumsallaşması ve yasallaşmalarını değil, kapatılmalarını destekliyorlar.
Azınlıklar konusundaki uygulamalara ve kayyım kararlarına tepki gösteren barolar, KHK meselesine ve Türk Yargısının AİHM’in Yüksel Yalçınkaya kararına uymamasına ses çıkarmıyorlar.
KHK bahanesi ile ruhsatı elinden alınan ve mesleğinden olan avukatlara kapılarını kapatan barolar, meslektaşlarına kanunsuz ceza veren ve verdiği cezalar AİHM’de bozulan hâkim-savcılar emekli olup avukat olmak istediklerinde, “sen gelme” demiyorlar ve hatta onlara kapılarını ardına kadar açıyorlar.
Kanunların Anayasaya uygunluğu, norm denetimi usulü ile AYM tarafından yapılıyor. Bir kanun hükmünün iptali talebi ise AYM önüne yalnızca Cumhurbaşkanı, TBMM üyeleri ve hâkimler eliyle götürülebiliyor.
Birçok avukat, tarafı olduğu dâvâda, dâvâya uygulanan kanun hükmünün anayasaya aykırılığı ileri sürüyor ve mahkeme hâkiminden de konuyu AYM’ye taşımasını istiyor. Ancak hâkimlerin çoğu bilhassa bu dönemde kulağının üzerine yatıp bu talebi reddedince, ilgililerin Anayasaya aykırılık iddiaları AYM’ye gidemiyor.
Baroların bu noktada mensuplarından talep toplayıp, norm denetimi için Meclisi harekete geçirmesi ve kanun yapım aşamalarında daha aktif rol oynaması gerekiyor.
Yine CMK ve Adlî Yardım ödemeleri gibi ödemelerin çok düşük kalması ve avukatlara geç ödenmesi, meslek içi eğitim, genç avukatların ekonomik problemlerinin çözümü, hukuka aykırı biçimde tutuklanan avukatlara sahip çıkılması gibi konularda da barolar sınıfta kalıyor.
Siyasallaşan, popüler kültüre ve gündeme göre hareket eden ve sık sık tiyatro gösterileri ve kokteyller gibi etkinlikler düzenleyen romantik baroların sesini ancak iki senede bir yapılan baro seçimlerinde duyabiliyoruz. Baro seçimlerine olan katılımın düşüklüğü, avukatların barolara olan inancını kaybettiğini de gösteriyor.
Yazımızı bir anekdot ile bitirelim. Japon yönetmen Akira Kurosawa bir makalede şu cümleleri okur: “Benim köpeğim ayıya benzer, ama bir porsuğu da andırır, görünce tilki de sanabilirsiniz.” Makale sahibi bu benzetmelerden sonra cümlelerini şöyle bitirir: “O mademki bir köpektir, her şeyden çok köpeğe benzer.” Kurosawa da bu makaleden yola çıkarak “Sinema her şeyden önce sinemadır” der. (Sinemada Felsefe – Feyza Şule Güngör)
Barolar da böyledir. Baroların; siyasetle, basınla, sanatla ve başka dallarla işinin olması, benzeşmesi normaldir. Ama barolar her şeyden önce barodur. Avukat ve hukukçudur ve hakkın tarafında olmaları lazımdır.
Bu romantizm rüyasından uyanma vaktidir.