Vaktiyle, memleketin birinde, adamın biri papağanını kargo ile başka bir şehre göndermek ister. Papağanını karton bir kutuya koyan adam, kutunun üzerine “dikkat, kırılacak eşya” diye yazar.
Kargo görevlisi paketten şüphelenir ve kırılacak eşyanın cinsini ve kutunun içinde ne olduğunu sorgulamaya başlar. Papağan sahibinin imdadına yetişir(!) ve sahibinin önceden tembihlediği üzere kutunun içinden seslenir: “Şangır şungur. Şangır şungur…”
Bugünkü köşe yazımız zamansız öten papağanlar hakkında.
Malumunuz, geçen hafta, seçilmiş CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer hakkında, “PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçu ve iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Özer tutuklandı ve Esenyurt Belediyesine kayyum atandı.
Ardından Pazartesi sabahı da Mardin, Batman ve Halfeti’nin seçilmiş DEM’li Belediye Başkanlarının yerine kayyum atandı.
Bu denizde dalgalanma sürüyor. Biz başka bir taraftan bakacağız:
Ahmet Özer’in bu soruşturma kapsamında gözaltına alındığı gün, Sabah Gazetesi bir haber yayınlamıştı. Haberde, Beşiktaş Kaymakamı Oğuzhan Bingöl’ün Esenyurt Belediyesine kayyum olarak atandığı yazıyordu. Oysa Özer yeni gözaltına alınmıştı. Ortada fol da yoktu yumurta da.
Bu haberin ardından, CHP’li Özgür Çelik, AKP’li Şamil Tayyar, gazeteci İsmail Saymaz gibi isimler, sosyal medya hesaplarından sırasıyla açıklama yaptılar ve özetle şunu söylediler: “Resmî makamlarla konuştuk, kayyum haberi doğru değil.”
Çok geçmedi, Özer tutuklandı. İçişleri Bakanlığı da bir açıklama yaparak, İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy’un Esenyurt Belediyesine kayyum olarak atandığını duyurdu.
Sabah Gazetesi, kerameti ve kehaneti(!) ile kayyum kararını; -isimde yanılmış olsa da- Mahkemelerden, Valilikten, hatta Bakanlıklardan daha önce duyurmuştu. Peki bu nasıl olabildi?
Tek adam rejiminde basın, iktidarın yayın organı olmaktan daha öte ve önemli bir işleve sahip. AKP medyası yalnızca iktidarı övmek ve güzellemekle kalmıyor. İktidarın aydınlatma fişeği olarak daha mühim bir iş görüyor.
Erdoğan ne zaman bir kişiyi, bir siyasi partiyi, bir camiayı, STK’ları, hatta yabancı bir ülkeyi gözüne kestirse ve “ben bunu kıracağım” dese, iktidar medyası da başlıyor günler öncesinden ses çıkarmaya: “Şangır şungur. Şangır şungur.”
Nihayetinde, basının oyununa gelen vatandaş, “zaten sesler geliyordu, kırılacaktı, iktidarın ne günahı var” diyor. Kırılan ise kırıldığıyla kalıyor.
Aydınlatma fişeği atarak, iktidarın hedefini daha belirgin hale getiren iktidar medyası da vazifesini yapıp karanlığına çekiliyor.
Başlığı da izah edip yazımızı bitirelim. Başlıktaki “gerçeği inciten papağan”lar, Sadık Yalsızuçanlar’ın kitabındaki, insanların yüzleşmek istemedikleri acı gerçeklerden bahseden papağan değil.
Bu papağanlar; fındık-fıstık için gerçeği çarpıtan ve bu suretle hakikati inciten türden papağanlar. Kelime dağarcıkları ve kursakları da bir hayli geniş.
Ağır mı oldu dersiniz? Olmadı, olmadı.
Bunda “kırılacak bir şey” yok…