Vaktiyle, memleketin birinde,adamın biri evinde otururken canı naneli yoğurt çorbası çeker. Ağzı sulanan adam başlar hayal kurmaya: “Şimdi bu çorba sofraya gelse de şöyle bir kaşıklasam!”
Aç adam, hayalî çorbaya kaşık sallarken kapı çalınır. Gelen, komşunun küçük oğludur. Elindeki kaseyle içeri giren çocuk, adama, “Babamın selâmı var” der. “Naneli yoğurt çorbasından bir kâse de bize göndersin, diyor.”
İştahı kaçan adam hayıflanır: “İnsana ağız tadıyla bir hayal bile kurdurmuyorlar.”
Bugünkü köşe yazımız “eli kâseliler” hakkında olacak.
Malumunuz teknoloji çağındayız. Telefon, tablet ve bilgisayarlarımızı elimizden düşürmüyoruz. Yapay zekâlı bu dostlarımız da(!) verilerimizi bir güzel işliyor. Hatta ortam dinlemesi yaptığını dahi iddia edenler var.
Verilerimizin işlenmesinin bir adım ötesi ise tam üzerimize biçilmiş reklamlara maruz kalmak. Tatile gitmeyi planlayanlara seyahat reklamları, telefon almak isteyene teknoloji, “Acaba ne giysem?” diye konuşanlara giyim ve hakeza…
Âdeta bir büyücü, elindeki küreye bakıp “Görüyoruuuuuum!” diyor ve bize reklam mesajları gönderiyor.
Verilerin işlenmesi tehlikesine karşı teknolojik tedbirler almak ve bu reklamlardan kurtulmak mümkün. Bu konuda uzmanların tavsiyelerine uymak problemi çözmek için yeterli gibi görünüyor.
Bir de “Görüyoruuuuuum!” ve “Arttırıyoruuuum!” diyenler var ki onlar sadece konuştuklarımızı değil tıpkı hikâyemizdeki gibi aklımızdan geçenleri dahi biliyorlar. Çünkü bizi çok iyi tanıyorlar. Ve maalesef onlar çok daha tehlikeliler ve problemin çözümü de bizlerin elinde değil.
Basına yansıyan haber ve iddialara göre hackerlar, Emniyet’in kullandığı POLNET sistemine sızmayı başarmışlar ve bu bilgileri para karşılığında satıyorlarmış.
Yine ÖSYM bilgi sistemi de “hacklenmiş” ve adayların sınav sonuçları ve tercih listeleri de “hackerlar”ın eline geçmiş.
Geçtiğimiz yıllarda da e-devlet, e-nabız, tapu ve banka kayıtlarının “darkweb”e düştüğü ve bu verilere ücret karşılığında “herkesin” erişilebildiği iddiası haberlere yansımıştı.
Devlet bu iddialar karşısında tedbir almak yerine kulağının üzerine yatıyor. Devletin koruması gereken vatandaşın mahremi çarşaf çarşaf ortaya saçılınca, bu bilgileri satın alan birileri de elindeki kâseyle vatandaşın kapısını çalıyor. Vatandaşın da iştahı kaçıyor.
Vatandaş bu eli kâselilerle bir şekilde mücadele eder ve onlara naneli yoğurt çorbasından içirmez. Peki ya elinde kâseyle gelen bizzat devlet olursa?
YSK Başkanı Ahmet Yener ve ekibi, geçtiğimiz günlerde ABD’ye gitti ve Amerikan seçimlerini ve elektronik oylama sistemini yerinde izledi.
Dönüşte açıklama yapan Yener, “Elektronik seçim sistemi ile ilgili tüm hazırlıklarımızı yaptık. TBMM’de karar” dedi.
Türkiye elektronik seçim sistemine geçerse, oylarımızı fizikî olarak değil, sanal ortamda kullanacağız. Peki, yukarıda saydığımız onca kurumun verilerini koruyamayan devlet, seçim güvenliğini sağlayabilecek mi? Hiç sanmıyoruz.
Daha da ötesi ya bilgisayar başında oturan birileri seçim sonuçlarını takip ederken, “Görüyoruuuuuum!” ve “Arttırıyoruuuum!” derse ne olacak?