Doksanlı yıllardayız. Ankara’dan yakın civara giden minibüs ve otobüslerin birçoğu Etlik Otogarı’ndan, o zamanki ismiyle “Etlik Garajları”ndan kalkmaktadır.
Bir adam, küçük oğluyla birlikte bir 10 Kasım günü saat dokuz otobüsü ile memleketine gitmek için bilet alır. Birkaç dakika geciken adam ve oğlu, garajlara geldiğinde bir de bakarlar ki otobüsleri hareket etmiş, ana yola çıkmak üzeredir. Başlarlar koşmaya.
Otobüs ana yola çıkar ve tam gazlamak üzereyken -saat dokuzu beş geçe- sirenler çalmaya başlar. Otobüsler, bütün bir trafik ve tüm yayalar durur ve saygı duruşuna geçer. İki kişi hariç, adam ve oğlu.
10 Kasım sirenlerinden faydalanan ikili otobüsü yakalamayı başarır. Sirenler susar. On Kasım’dan, sirenlerden ve saygı duruşundan bîhaber olan adam, otobüsü yakalamanın sevinciyle çantasını uzattığı muavine dua eder: “Hay Allah razı olsun!” Ve aslında muavinin ceddini kastederek duasına devam eder: “Atana rahmet…”
Bu trajikomik anıyı her 10 Kasım’da yâd ediyoruz. Bu yıl ise bir köşe yazısına konu edelim istedik.
Özellikle son yıllarda, 10 Kasım günündeki tablo bizi şaşırtıyor. Anıtkabir’e ziyaretçi akını, sosyal medya hesaplarından paylaşım yapma yarışı, 10 Kasım paylaşımı yapmayanları hatta daha da ötesi 10 Kasım paylaşımlarını beğenmeyenleri fişleme girişimi…
AKP iktidarında ve dindarlar eliyle bunların yaşandığını görüyor ve doğrusu biz her 10 Kasım’da iki yaşımıza birden giriyoruz.
M. Kemal’e hitaben yapılan bazı paylaşımlar ise şöyle: “Sen olmasaydın, özgür olamazdık. Doktor, öğretmen, mühendis oluyorsak, senin sayende. Bugün seçiyor ve seçiliyorsak bu senin lütfundur. Filanca hak ve hürriyetleri bize sen bağışladın.” Ve hakeza…
Bu övgülere bakıldığında aslında anlaşılıyor ki bu iltifatlar Cumhuriyete ve demokrasiye yapılması gerekiyorken, M. Kemal’in şahsına yapılıyor. Birileri halkın teveccühünü, bile isteye, demokratik devletten M. Kemal’e çevirmiş durumda.
Yani bugün öğretmen ya da doktor oluyorsak, seçiyor ve seçiliyorsak, filanca hak ve hürriyetlere sahipsek, bunlar aslında demokrasi sayesinde. Ama gel de anlat.
Hikâyemizdeki babanın muavine yönelttiği “atana rahmet” duasının, muavin ve yolcular tarafından “günün anlam ve önemi”ne binaen M. Kemal’e aktarılması ne kadar hatalı ise bu bakış açısı da bir o kadar hatalı.
“Peki, iyi diyorsun, hoş diyorsun da Türkiye, bu demokrasi otobüsüne M. Kemal sayesinde bindiyse, vesile oldu diye ona da iltifat etmek gerekmez mi?” diye soranlara cevabımız:
Hayır. Türkiye, demokrasi otobüsüne, M. Kemal sayesinde binmedi. 1876’da biletini aldı, defalarca bedel ödedi ve muhalefet etmeyi meşru gören milyonlarca kişinin kanı ve canıyla 1946’da bindi.
Ve nasıl ki 10 Kasım sirenleri çalınca trafik ve hayat birden duruyorsa ve kendi yolunda gitmek isteyenlere sirenler mâni oluyor ise aynen öyle de Kemalizm, demokrasi otobüsünü her seferinde durduruyor ve hedefine varmasına mâni oluyor.
Geciktiği otobüse bir şekilde yetişmiş olanlar da yanlış ataya dua etmeye devam ediyor.
Ne diyelim? Allah kabul etsin mi?