Vaktiyle, memleketin birinde, farenin biri bir kile Felemenk peynirinin içine girer ve başlar yemeye.
Biraz sonra arkadaşları gelir ve “yukarı mahallenin fareleri bölgemizi ihlal etti, konteynırdaki yiyeceklerimizi götürüyorlar” diyerek onu kavgaya çağırırlar.
Fare, hiç istifini bozmaz ve peynirin içinden şöyle seslenir: “Arkadaşlar, ben kavgaya gelmiyorum. Artık barıştan yanayım…”
Bugünkü köşe yazımız, lafla peynir gemisi yürütmek isteyenler hakkında olacak.
Türkiye gündemine yetişmek çok zor doğrusu. Yenidoğan çetesi, Polat’ların tahliyesi, vergi isimli haraçlar, Köfteci Yusuf, bavulunda 60 kilo kaçak altın ile havalimanı VIP geçişini kullanırken yakalandığı iddia edilen AKP eski Milletvekili Fatih Metin’in eski danışmanı Yunus Emre Morkoç ve daha niceleri.
Ne hikmetse her skandalın ucu siyasilere dayanıyor ve sonunda üstü bir şekilde kapatılıyor. Türk halkı, basına yansımış bir skandalı, patlayan daha büyük yeni bir skandalla unutuveriyor.
Saydıklarımızı bir kenara bırakıp, turpun büyüğüne gelelim.
Malumunuz; Devlet Bahçeli, Öcalan’a seslendi ve özetle şunları söyledi: “Gelsin, Meclis’te konuşsun, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Gereğini yaparsa, umut hakkından faydalanması için ilgili yasal düzenlemeler de yapılsın.”
Doğrusu bizim hiç şaşırmadığımız, büyük bir kesimin ise “Bahçeli’den bunları duymayı hayatta beklemezdim” dediği bu sözler, bir anda ülkenin gündemine oturdu.
Pekâlâ; seçimlerden önce, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Kandildekilerle berabermiş gibi gösteren montajlı bir videoyu miting meydanlarında izleten ve muhaliflerine terörist yaftası vuran Erdoğan ve ortağı, gerçekten barış istiyor mu? Barış gerçekten sağlanabilir mi?
“O çıksın, bu girsin, biri konuşsun, diğeri sussun” tartışmaları bir yana, bizler barışın gelmesini sahiden isteriz. Güneydoğu problemini çözmüş bir Türkiye’nin, bölgenin daha güçlü bir aktörü ve AB’ye daha ciddi aday olacağı kesin. Bu, mü’minlerin en esaslı hedefi olan İttihad-ı İslam’ın da en önemli ön şartı.
Ancak şunu kabul edelim ki Türkiye’ye barış bu iktidarla gelmez. Altı ayda bir düşman değiştiren bu iktidarın dostluğuna hiç güvenilir mi?
Barış sağlandı diyelim. Barışın süreceğinin garantörü kim olacak? Yürüyen tek adam rejimi mi yoksa yürümeyen hukuk devleti mi?
Her affın içinde olduğu gibi bu affın içinde de bir intikam gelip gidiyor mu?
Ve son soru: İktidar barışı kimin için istiyor, barışı isterken ihlaslı mı?
Diğer soruların cevabını size bırakıp, son soruya cevap verelim:
Aklıselim, bu iktidarın, barışı halklar için istediğine de inanmıyor. Erdoğan ve Bahçeli, iktidarlarını sürdürecek yeni bir sistem arayışı için beyaz bayrak uzatıyorlar gibi.
Madalyonun öteki yüzüne bakacak olursak orada da durum pek farklı değil. Anadili Kürtçe olanların haklarını savunmak iddiasıyla yola çıkan DEM Partililer “önderimiz” dedikleri Öcalan’ın “hapisten tabutla çıkmasını engellemek” için barışa evet diyorlar.
Yani bu tabloda barış en çok liderlerin şahsen işine yarıyor. Yani Türkiye’ye barış, bu iktidar ve bu muhalefet ile gelmez.
Gelse de o barıştan hayır gelmez…