Gerek ülkemizde gerek hemen hemen bütün âlem-i İslâm’da bir türlü sonu gelemeyen, sürüp giden karışıklıkların, çatışmaların, adaletsizliklerin, hak-hukuk gasplarının bizce en önemli sebeplerinden birisi de “nemelâzımcılık”dır.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” bencil anlayışıyla; başkalarına yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara, zulümlere karşı sessiz kalmak, bu gibi cinayetlerin devamına bir nevi taraftar olmaktır.
“Zulme meyil etmeyin, yoksa cehennem ateşi size de dokunur” tehdid-i İlâhîsine rağmen; toplumun ekseriyeti, yapılan haksızlıklara, hukuksuzlara “Neme lâzım” deyip ilgi göstermiyorsa ülkelerin geleceği tehlikede demektir.
“Küfre rıza küfürdür; zulme rıza zulümdür” hakikatini dikkate almayıp, hukuksuzluklara seyirci kalıp, “Neme lâzım” demek yapılanlara ortak olmayı netice verdiğini unutmamak lâzım.
“Bir kötülük gördüğünüz zaman onu elinizle düzeltin, elinizle düzeltemezseniz dilinizle düzeltin, dilinizle de düzeltemezseniz kalbinizle buğzedin” tavsiyesini dikkate almayıp, çevremizde olup biten kötülüklere karşı gözümüzü kapatıp, “Bana ne” diyerek duyarsız tavırlar içine girmek de, hatadır.
Bu meyanda, Osmanlı’nın yükselme döneminin hükümdarı ve halifesi olan, Kanunî Sultan Süleyman’ın yaşadığı rivayet edilen bir olayı hatırlamakta fayda.
“Muhteşem Süleyman” adıyla anılan padişah, “Acaba Osmanoğullarının bu zirvedeki hâli ve parlak yükselişi devam eder mi? Yoksa bir şekilde gerilemesi, çöküşü mü olur?” sualini, bir mektupla, süt kardeşi ve aynı zamanda ileriyi görmekte ferasetli olan Yahya Efendi’ye bildirir.
Yahya Efendi de padişahın bu sualine karşı yazdığı mektupta: “Neme lâzım sultanım” diye kısa bir cümle ile cevap verir.
Yahya Efendi gibi ciddî bir zattan, böyle kısa ve sanki baştan savma bir cevap alan Kanunî, işin mahiyetini anlamak için kalkar Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gider. “Sanki bu sualimi geçiştirmişsin” deyince Yahya Efendi:
“Sultanım bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa, işitenler de ‘neme lâzım’ deyip olup bitenleri görmezden gelseler, sonra koyunları kurtlar değil, çobanlar yese, bu durumu görenler seyirci kalıp saklasalar, yoksulların derin feryatları göklere çıksa da bunu taşlardan başka kimse işitmese, işte o zaman o devletin sonu gelir. Bu durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın itimadı, hürmeti sarsılır. İşte o çöküş ve izmihlal mukadder hâle gelir.”
Yahya Efendi’nin tarihe geçecek olan bu ifadelerini dikkatle ve hayretle dinleyen koca sultan memleketinde böyle ikazları yapabilen âlimlerin bulunmasından dolayı, Allah’a sonsuz şükürlerde bulunur.
Ne dersiniz? Yahya Efendi’nin ifade ettiği bu harika ve dikkate değer tespitinin, ülkemiz için de geçerliliği var mı?