"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müsbet hareketin gerekliliği ortaya çıktı

Hasan GÜNEŞ
30 Aralık 2016, Cuma
Suriye ve Müsbet Hareket - 3

Yaşanan tecrübeler, iç dinamikler ve dünya dengeleri dikkate alındığında müsbet hareket için yine de geç kalınmış değil. Hatta müsbet hareket ve barışın gerekliliği daha da net olarak ortaya çıkmıştır.

ÇARELER VE ÇÖZÜM

Çözüm için uluslar arası garantileri olan bir Suriye barışı gerekiyor. Bu barışta Suriye’nin toprak bütünlüğü mutlaka korunmalı. İran ve Lübnan kökenli Şiî milisler ve El Kaide kökenli militanlar ülkeyi terk etmeli. Mültecilerin memleketlerine dönmeleri mutlaka sağlanarak demografik yapının değişmesine müsaade edilmemelidir. Din, mezhep ve ırk ayrımı yapılmaksızın temel hak ve hürriyetler eksiksiz olarak tanınmalı ve insan haklarına öncelik verilecek bir barış sür’atle kabul edilmelidir.

BAAS ya da Esad rejimi şimdilik başarılı gözüküyor. Ancak galiplerin de neredeyse yok olduğu Pirus zaferinden daha kötü bir sonuç var ortada. Rejimin, harabeye dönmüş bir memlekette hâkimiyetini uzun süre devam ettirmesi mümkün değil. İran ve Rusya gibi iki büyük destekle elde ettiği sonucu ne kadar devam ettirebilecek? İran ve Rusya kısa zamanda evlerine dönecek. Suriye rejimi katliâm yaptığı halkla başbaşa kalacak. Rejim zaman kaybetmeden katliâmları durdurup barış masasına oturmalı.

Bilindiği gibi ABD ve Rusya şimdiye kadar birbirleriyle doğrudan bir savaşa girmediler. Birinin olduğu yerde diğeri seyretti. ABD geçmişte olduğu gibi Suriye için de Rusya ile savaşa girmeyecektir. Ancak vekâlet savaşları devam ediyor. ABD’nin Afganistan’da olduğu gibi Rus hava saldırılarını engelleyecek teknik desteği sağlaması halinde dengeler hızla değişecektir. ABD, Bosna-Hersek’te olduğu son ana kadar beklemeyi tercih ediyor. Adeta İslâm dünyasında yükselen Amerikan aleyhtarlığının intikamını alıyor.

ABD, Rusya ve İsrail politikalarından etkilenerek muhaliflere gerekli yardımı yapmakta gecikirse tarihinin en büyük alan kaybına uğrayacaktır. Domino etkisiyle Güneydoğu Asya, Baltık ve Orta Avrupa gibi bölgelerde de kayıplara uğrayacaktır. ABD bu kayıpları göze alamayacaktır. Geç de olsa Suriyeli muhaliflere teknik destek sağlayacağını tahmin etmek zor değil…

Rusya ve İran durdurulmalı

İslâm dünyası maalesef ekonomik ve siyasî sıkıntılarından dolayı Rusya’nın hava saldırılarıyla yaptığı katliâma karşı ortak tavır alamıyor. Türkiye, Suudi Arabistan ve Pakistan ortak bir platform oluşturup Batıyı da yanlarına alarak Rusya’ya karşı baskı grubu oluşturmalıdır. Bugün dünyada hiçbir ülke aleni bir şekilde sivil katliâmı yapmıyor. En azından “kaza” gibi mazeretler ileri sürüyor. Fakat Rusya’da böyle bir şey yok, hiçbir sınır ve insanî değer tanımıyor. Dün Grozni bugün Halep yarın başka bir şehir dünyanın gözü önünde haritan silinecek. İnsanlık bu imtihanı kaybetmemelidir. Aksi takdirde dünyanın başka yerlerinde de benzer olaylar tekrar edecek ve ortak değerlerden ve insan haklarından ümidi kesenler teröre başvuracak ve şiddet yaygınlaşacaktır.

İran içerdeki yönetim kaynaklı sıkıntıları aşmak için yayılmacı bir politika izliyor. Mezhepçilik gibi tehlikeli bir hususu alet ediyor. En çok zararı kendisinin göreceğini unutmamalı. Bütün dünyada özellikle İslâm dünyasında sıfırlanan itibarı ve duyulan nefret molla rejiminin sona ermesine kadar gidecektir.

Enerji koridoru gibi ticarî ve ekonomik konularda da tekelci yaklaşımlara ve konunun askerî hâkimiyet gibi görülmesine son verilmelidir. Enerjide, İran’ın Akdeniz’e açılmasına müsaade edilmelidir. Körfez ülkelerinin de Suriye ve Türkiye üzerinden Batıya açılmaları sağlanmalıdır. Enerjide ve ticarette engellerin kaldırılması insanlığın ortak menfaatidir, çatışma konusu olmamalıdır.

Çözüm Suriye halkında

Bütün toplumlarda millî gurur önemlidir, ancak Doğulularda daha da önemlidir. Vesayet veya hâkimiyet tavırlarını hatırlatan ifadelerden uzak durmaya dikkat edilmelidir. Samimiyet ayrı bir konu ancak Batılı politikacılar bu hususta dikkatlidir. Suudilerin selefi, Türkiye’nin de Osmanlı ifadeleri yanlış anlaşılabilmektedir. Bilindiği gibi bütün Ortadoğu’yu fetheden Yavuz Sultan Selim takvası gereği bu hususa dikkat ederdi. Suriye’de okunan hutbede hatibin kendisi hakkında ”Hakimü’l-Harameyn ifadesine itiraz ederek “Hadimü’l-Harameyn” yani “Mekke ve Medine’nin hizmetkârı” olarak düzeltmiştir. Yine Bediüzzaman Hazretleri Şam’da okuduğu hutbede Osmanlı’nın son dönem en büyük âlimlerinden olarak bilinmesine rağmen kendisini “dersini hocalarının önünde tekrar eden bir talebe” gibi takdim etmiştir.

Türkiye, Suudi Arabistan ve Pakistan ortak platformu, şiddeti savunan selefi gruplara karşı hem Suriye’de hem de bütün dünyada ikna edici ortak tavır takınmalıdır. İslâm dininin terör, şiddet ve siyasî menfaatler için kullanılmasına ve lekelenmesine müsaade edilmemelidir.

Türkiye, Suriye halkına şimdiye kadar yapmış olduğu desteği devam ettirmelidir. Teröre karşı mücadele ederken Suriye halkı ile karşı karşıya getirecek provokasyonlara karşı teyakkuzda olmalıdır. Arap Baharı’nın senaristlerinden bir kısmının gizli ajandasının Türkiye’yi batağa çekmek ve parçalamak olduğu unutulmamalıdır.

Yine Türkiye’nin Arap, Kürt, Türkmen, Şiî, Sünnî ve Hıristiyan Arap ayırımı yapmadan bütün Suriyelilere destek vermesi ve hak ihlâllerine eşit şekilde karşı çıkması barış için önemli bir faktör olacaktır.

Çözümde en büyük gayret şüphesiz Suriye halkına düşüyor. Yapılan yanlışlardan ders alınarak demokratik çözümlere ağırlık verilmeli. Muhalefet ihtilâf noktalarını terk ederek sür’atle tek çatı altında toplanmalıdır. Taraflar feragat ve fedakârlıklarda bulunarak barışa razı olmalıdır. Aksi takdirde iç savaş yıllarca devam edecek ve ülkenin tamamını tüketecektir. İstikrarsızlık ve iç savaş aynı şekilde Türk’üyle, Kürd’üyle, Arab’ıyla derin tarihî geçmişi ve akrabalık bağları olan Türkiye’yi ve diğer komşuları da derinden etkileyecektir.

Dikta rejimlerinin iktidarı ellerinde tutmak istemelerinde akıl almaz ısrarlarının bir sebebi de eski uygulamaların ve zulümlerin hesabının sorulması ihtimalidir, yani devr-i sabıktır. Türkiye’nin tek parti iktidarından kurtulmasında “müsbet hareket” ve  “devr-i sabık meydana getirmeyeceğiz” sözü etkili olmuştur. Güney Afrika Cumhuriyetindeki zenciler veya benzer pek çok ülke de aynı tarzı takip etmişlerdir. “Bu kadar zulüm nasıl unutulur?” denilecektir, ancak unutulmamalıdır ki barış ve sulh hatta zafer affetmeyi bilenlerindir. Peygamberimizin (asm) Mekke’yi fethettiğindeki affediciliği ve müsamahası esas olmalıdır ve bu hususta kamuoyunu ikna edecek adımlar atılmalıdır. Yine Hudeybiye Sulhu’nda olduğu gibi her türlü olumsuzluklara rağmen barış tercih edilmelidir.

Müsbet Hareket ve iç savaş

Batılılar “iç savaş”a “sivil savaş” diyor. Aslında bu tabir daha doğru çünkü ölenlerin % 99’u çoluk-çocuk, kadın, ihtiyar; kimisi açlık ve susuzluktan kimisi bombalardan, kimisi kör kurşundan gibi... Milisler, askerler ve devlet adamları bir şekilde kendilerini koruyabiliyorlar.

Bilindiği gibi Bediüzzaman Said Nursî dâhilde menfi harekete müsaade etmemiş. Cihadın haricî düşmana karşı farz olduğunu ifade ederek; içerde tebliğ, irşad ve ikaz hizmetleri yapılması gerektiğini ifade etmiştir. İçerideki menfi hareketlerden ve silâhlı faaliyetlerden masumların zarar göreceğini Kur’ân’ın ise buna müsaade etmediğini eserlerinde ifade etmiştir. Emirdağ Lâhikası’ndaki son mektubunda da bu hususu şöyle ifade eder: “Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk-çocuğu ganîmet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket müsbet bir şekilde manevî tahribata karşı manevî, ihlâs sırrı ile hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır.”

 Yine aynı mektupta Kur’ân’ın prensiplerini hatırlatarak asayişi muhafazanın önemine dikkat çeker. Tarih boyunca da İslâm dünyasında bu hususa uyulduğunu ve “iç savaş”ın binde bir olduğunu hatırlatır: “Evet mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, asayişi muhafaza etmek içindir. ‘Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez’ düsturu ile ki: ‘Bir câni yüzünden; onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mes’ul olamaz.’ İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dâhile karşı değil, ancak haricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturu ile vazifemiz, dâhildeki asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâm’da asayişi ihlâl edici dâhilî muharebat ancak binde bir olmuştur.”

Ayrıca Mektubat On Altıncı Mektup’ta menfi hareketi “husûlü meşkuk bir maksad” yani sonuç alınması şüpheli bir maksat olarak ifade eder ve bu zamandaki dünya dengelerine dikkat çeker.

Bugün Suriye’de fiilî bir durum var. Bütün bunlara rağmen müsbet hareket prensiplerini hatırlamakta ve yapılan yanlışları gözden geçirmekte fayda var. Bugün büyük ekseriyet müsbet hareketten uzaklaşmakla büyük hatalar yapıldığını kabul ediyor. Fakat bazıları artık geri dönüşü olmayan bir yola girildi ve bu tarzda kararlı olmak gerekiyor görüşünde ısrarlı.

Ancak yaşanan tecrübeler, iç dinamikler ve dünya dengeleri dikkate alındığında müsbet hareket için yine de geç kalınmış değil. Hatta müsbet hareket ve barışın gerekliliği daha da net olarak ortaya çıkmıştır.

Etiketler: müsbet hareket, suriye
Okunma Sayısı: 8657
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Davut

    30.12.2016 17:51:10

    Halil Bey'e cevap olarak : Anladığım kadarıyla dış müdahale uygun görülmüyor. Kafirlerin kılınçları başlarını yesin deniliyor. Ancak ABD kendi menfaatlleri için Suriye'yi kolay kolay Rusya'ya terketmeyeceği ve muhaliflere yardım edeceği "tahmin" ediliyor. ...

  • halil

    30.12.2016 11:47:17

    Yazının ana konusu "müsbet hareket" olmasına rağmen ve sonuçta müsbet hareketin lüzumiyetinin ortaya çıktığı vurgulanırken, Suriye içinde "isyan"a kalkışmış silahlı güçlere ABD'nin yardım etmesi gerektiği gibi bir garabete düşülmemiş mi?!!!

  • Ramazan Çalışan

    30.12.2016 09:17:13

    Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde konuşan Erdoğan,Biz Türkiye olarak Suriye'nin ve bölgemizin barışı, huzuru, istikrarı için elimizden gelen her türlü çabayı göstermeye devam edeceğiz. Ateşkesin Suriyeli kardeşlerimizin için, daha ileri gidiyorum tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.Sözleri ile,sizin Yine Türkiye’nin Arap, Kürt, Türkmen, Şiî, Sünnî ve Hıristiyan Arap ayırımı yapmadan bütün Suriyelilere destek vermesi ve hak ihlâllerine eşit şekilde karşı çıkması barış için önemli bir faktör olacaktır.sözlerindeki uyum, müsbet hareket ve barışın gerekliliği daha da net olarak ortaya çıkarmıştır.İnşallah bu barış öncelikle suriyeli kardeşlerimiz,bölgemiz ve bütün insanlık için hayra vesile olur.

  • harun

    30.12.2016 06:19:55

    Çok güzel tespitler .Ancak müsbet hareketin doğruluğu son yüz yıl içinde İslam alemindeki vakalara baktığınızda belki 100 defa ortaya çıkı.Ama bunlardan ders alıp pratiğe dökecek bir irade hiçbir zaman olmadı.tek ümit ışığı Türkiye idi.O da içten ve dıştan bu hale getirildi.Demekki gayretler yetersiz demekki hala güzel şeylere layık değiliz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı