"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hac yolculuğu

Hasan ABDULLAH
27 Ağustos 2016, Cumartesi
Hac, kişinin küçük ve büyük günahlarının affedilmesini, kalbinin günah kirlerinden arındırılmasını sağlar.

Haccın kul hakkı hariç, bütün günahların affedilmesine vesile olacağına dair Peygamber Efendimiz (asm); “Kim hac ibadetini yerine getirir, boş söz konuşmaz ve Allah’a itaatten dışarı çıkmazsa anasından yeni doğmuş gibi geri döner (günahları bağışlanır)” müjdesini vermiştir.

Dünya üzerinde, Müslüman birliğinin sağlandığı tek yer olan Mekke-Medine hac yolculuğumuz haftaya başlıyor. İçimiz kıpır kıpır, kalbimiz küt küt atıyor. Babamın sağlık problemleri dolayısıyla onun yerine vekil olarak da olsa, kutsal topraklara gidip el yüz sürebilmek, Allah’ım (c.c) Sana geldik “Lebbeyk” diyebilmek, hissemize düşen güzel bir nasip. Cenâb-ı Allah (c.c) inşallah bir dahakine bana da asaleten ve hacca gitmek isteyen herkese de hacca gidip hacı olabilmeyi nasip eylesin.

Önümüzdeki bir ayı geçkin bir süre hac sebebiyle yazı yazamayacağım. Belki bu bana da iyi gelecek. Çünkü; ülke gündemi oldukça yıpratıcı. Ya genel konularda suya sabuna dokunmayan yazılar yazacaksınız ya da mazlûmların korunması adına eliniz kalem tutacak, her türlü saldırıya maruz kalmayı göze alacaksınız. İşte 15 Temmuz’dan bu yana suçluyu suçsuzu ayırın çizgisinden dolayı, Yeni Asya’nın uğradığı iftiralar, saldırılar ortada. Çok kısa bir süre öncesine kadar, Fethullah Gülen’e övgüler yağdıran, paçalarından vıcık vıcık yağ akıtan kalemşörlerden gelen saldırı ve iftiralar o kadar arttı ki, artık hedefin yalnızca Fethullahçılar değil, diğer bütün cemaatler olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. 

Cemaatlere artık gerek kalmadığına dair birçok yandaş yazarın yazılarına hiç atıfta bulunmadan, AKP’nin cemaatler hakkındaki resmî görüşünü yansıtan son bir örnek verelim. Bu kapsamda, TBMM 26. Dönem Ankara Milletvekili, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi, AGİTPA (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenter Asamblesi) Türk Grubu Başkanı AKP Ankara milletvekili Prof. Dr. Vedat Bilgin’in 17 Ağustos 2016’da Akşam gazetesinde yayınlanan “Cemaat Meselesi İslâmî bir mevzu mudur?” yazısına bir göz atalım. 

Vedat Bilgin’in dile getirdiği ilk iddiası şu: Öncelikle mesele dinî değil, sosyolojiktir. Yani Vedat Bilgin’e göre cemaatler dinî kurumlar değildir. Bilgin, tarikatları geleneksel yapı içerisinde tanımlamakta ve bugün tarikatların, aynı zamanda hayatı anlama ve yaşama biçimi olarak bir eğitim bir kültür kurumuna dönüştüğünü ileri sürmektedir. Yani aslında Bilgin’e göre tarikatlar da dinî kurumlardan ziyade bir eğitim ve kültür kurumuymuş.

Bilgin’in “neyin cemaati?” ifadesiyle “cemaat karşıtlığı” zaten ortaya çıkmaktadır. Bilgin’e göre tarikatlar köy toplumunun bir ürünüymüş ve yüzlerce yıllık tarım toplumunun köylü-kentli dönüşüm sürecinde cemaatler ortaya çıkmış. Bilgin “uzun lâfın kısası olarak demek istediğim şey şudur” diyor: “Toplumun değişim sürecinin ortaya çıkardığı cemaatler dinin değil, tamamen modernleşme sürecinin ürünleridir ve sosyolojik bir olgu olarak analiz edilmesi gerekir.” Bilgin bu ifadesiyle cemaatleri din dışı bir noktaya taşıyor.

Bilgin’in iddialarından hareketle, dinin İlâhî hiçbir yönünün olmadığını, dinin sosyolojik bir ihtiyaç olarak yaşandığı sonucuna gidilebilir. Her şeyi sosyolojiyle açıklama gayreti, o kadar yetersiz kalıyor ki, Vedat Bilgin sanırım kendisi de gazetede yayınlanıp okuyunca bu yazısına oldukça gülmüştür.

Liberal sosyologlara ve siyasetçilere, cemaatler ve tarikatlar hakkında bir yazı yazmadan önce naçizane bir tavsiyem olacak. İlâhî dinler, Batının dinsiz filozoflarının ileri sürdüğü gibi, sosyolojik bir ihtiyaç olduğu için ortaya çıkmamış, Cenâb-ı Allah’ın (c.c) bir lütfu olarak insanoğluna verilmiştir. Bir lütuf olarak verilmeseydi, her insan, Zariyat Sûresi 56. âyetinde Cenâb-ı Allah’ın (c.c) buyurduğu üzere, “Ve ben, cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım” emri gereği tıpkı Hz. İbrahim (as) gibi tek olan Allah’ı bulmak ve ibadet etmek zorundaydı.

Cumhuriyetin ilânından sonra, Kur’ân okumanın yasaklanıp, camilerin ahırlara ve ezanların Türkçe okunmasına kadar giden süreçte dinsiz bir toplum inşası çabalarına karşı, cemaatlerin tamamına yakını, dini doğru anlayıp aktarmak ve dinsiz toplum inşa çabalarını bertaraf etmek üzere faaliyet göstermişlerdir. Yani peygamber mesleğini icra etmişlerdir. Bediüzzamanın ifadesiyle, Risale-i Nurlar etrafında ortaya çıkan cemaat anlayışı, imansızlık cereyanına karşı iman cereyanı olarak ortaya çıkmıştır. Yani olay, Vedat Bilgin’in dediği gibi; köylüler şehirlere göç etti, orada köydekinden farklı bir din anlayışı ve ihtiyacı sosyolojik olarak ortaya çıktı, bu sosyolojik ihtiyaç cemaatleşmeyi ortaya çıkardığı gibi içi boş safsataların ne ilmî, ne akademik hiçbir değeri yoktur. Şu yazacaklarımız da “cemaatlere ihtiyaç artık kalmadı” diyenlere de cevap olsun. Cemaatlerin varlığı ve lüzumuyla ilgili olarak konuyu Risale-i Nurdan Mektubat ile aydınlatalım.

“İkinci Mesele: Ehl-i dünya diyorlar ki: “Bize ahkâm-ı diniyeyi ve hakaik-i İslâmiyeyi talim edecek resmî bir dairemiz (Diyanet İşleri Başkanlığı) var. Sen ne salâhiyetle neşriyat-ı diniye yapıyorsun? Sen madem nefye (sürgün) mahkûmsun; bu işlere karışmaya hakkın yok.” 

Elcevap: Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz. İman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakaik-i imaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde, dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.”

Evet, cemaatler, Kur’ân’ın gönüllü muhafızlarıdırlar. Cemaatler siyasî iktidarların hamiyetinde mi açıldı ki, siyasî iktidarlar tarafından kapatılabilsin. Her türlü rotary, mason topluluklarına dokunulmayacak, cemaatler kapatılacakmış. Vay halinize vay.

Cemaatler size göre gereksiz olabilir, zaten size göre gerekli olsa bir cemaate mensup olurdunuz. Ama bir cemaate mensup değilsiniz diye, “cemaatlere gerek yok” deme hakkınız yoktur. Bu zihniyet 28 Şubat’ın yapamadığını yapmak, 28 Şubat zihniyetini devam ettirmektir. 28 Şubatçılarda başörtüsüne siyasî simge damgasını vurup başörtüsüne gerek yoktur diyorlardı. Cemaatlere artık ihtiyaç kalmamıştır diyenler; Onlarla aranızda bir fark görebiliyor musunuz? Amacınız belli ki devlet ve Siyasal İslâm kontrolünde bir din ve dindarlık anlayışı. Ama o zaman da İslâm İslâm olmaktan çıkıyor. Çünkü devlet ve siyaset bu dünyayı amaçlar. Bu dünya amacına yönelik bir İslâm anlayışını egemen kılmaya çalışırsanız, İslâma değil dinsizlik hesabına hizmet etmiş olursunuz.

Ekim ayı hac dönüşü görüşmek üzere inşallah…

Okunma Sayısı: 2462
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı