Bütün darbecileri ve bu ülke için suikast düşünenleri Cenâb-ı Allah (cc) bu ve öbür dünyada zelil ve rezil rüsva eylesin. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde darbecilere karşı, seçilmiş Meclis’in ve demokrasinin yanında olduk ve yanında olmaya devam edeceğiz. Fakat bunun yanı sıra, hükümeti hukuk içinde kalmaya zorlamak ve ileride utanılıp hatırlanmak istenmeyecek yanlışlar yapmaması için uyarıda bulunmak da görevimiz. Amacımız, demokrasi ve hukukun yanında yer alarak, bu olağanüstü hal hengâmında, kendi istikbalimizi bile riske ederek, hakkı, hukuku ve demokrasiyi bütün açılardan savunmak. Şu yangın yerinde kurunun yanında yaşın da yanmasını engellemeye çalışmak. Yazılarımızın bu kapsamda okunması lâzım.

Darbe girişimi başarılı olsaydı; eleştirel yazı yazmak, doğruları söyleyebilmek ateşten gömlek olacaktı. Belki de yazmamıza engel olunacak, hiç yazamayacaktık. Belki de darbe aleyhinde yazacağımız ilk gün derdest edilecektik.

Dolayısıyla şu an yazabiliyor olmamıza da şükretmemiz lâzım. Bütün bunların idrakinde olarak, yanlış yaptıklarına inandığımızda hükümeti uyarmaya devam edeceğiz.

Başbakan Yıldırım tarafından, artık masum kabul edilmeyecek tarih olarak 17-25 Aralık tarihi bildirilmekte. Biz de bir önceki yazımızda, bu durumda, 17-25 Aralık’ından sonra bile kapatılmayıp faaliyetlerine devam etmesi uygun görülen sendikaya üye olma, bankada parası olma ve okullarına çocuk gönderme gibi faaliyetlerin kanunen ve hukuken suç olamayacağını ifade etmiştik. 15 Temmuz’dan önce suç olmayanın 15 Temmuz’dan sonra da suç olarak kabul edilemeyeceğini, çünkü bir şeyin suç olduğunun tesbitinin, takvimlerdeki tarihlere göre değil, Ceza Kanunu’nda suç olup olmadığına göre belirlendiğini vurgulamıştık. Aksi takdirde, 17-25 Aralık’ı, hâlâ, darbe girişimi olarak görmediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin de masum olarak kabul edilmemesi gerekir. Geriye yönelik suç ihdası, yüzbinlerce insanın hayatını karartacağı gibi, ileride çok yüksek tazminat ödemeleri ile ülkenin ve devletin bekasını da tehdit edecektir. Şu anda açığa alınan 70.000 çalışan olduğu bildiriliyor. Bunlar, geriye dönük suç isnat edilerek işten çıkarılırsa tamamı Türk mahkemelerinde olmasa bile, en fazla 7-8 senede Avrupa mahkemelerinde yüksek tazminatlarla dâvâları kazanır. Ergenekon ve Balyoz dâvâ sonuçlarından durum rahatlıkla anlaşılabilir. Bunun ülke ekonomisine zararı milyarlarca doları bulabilir. Bu durumda devlet, bu yükün altından kalkamayabileceğinden; Türkiye, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını tanımıyorum” diyebilir. Bu durumda ülkemiz demokrasi dışı ülke ilân edilir ve Avrupa tarafından ambargoya maruz kalıp, ülke ekonomisi kısa süre içinde çökebilir. O zaman ortada ne AKP, ne de AKP’nin siyasetçileri kalır. İşin insanî ve vicdanî boyutunu, binlerce insanın işsiz kalmasını, çocuklarının çökecek hayatlarını saymıyorum bile.

Uçak krizinde, bir Rus uçağının düşürüleceğini tahmin edemeyeceğimizden, “sakın bir Rus uçağı düşürmeyin” diyemedik, ama hükümeti, icraatlarında hukuk içinde kalması için özellikle uyarıyoruz. Hükümetin bir an önce darbe psikolojisinden ve bunun heyecanından kurtulup, itidale ve akl-ı selime geçmesi gerekir.

Hamaset, düşmanlık ve şovenizm ile hiçbir devlet ve toplum gelişmez. Bir devletin ve toplumun gelişimi ancak, hukuk içinde kalmasıyla ve demokrasiyle gelişir.