Son dönemlerde hayvanlar üzerine araştırmalar içindeyim.
Hepsi ayrı bir âlem ve hepsi ayrı bir ikram-ı İlâhî. Maalesef insanın mahiyetini, bitkilerin mahiyetini tam mânâda derk edemediğimiz gibi, hayvanlar âleminden de çok uzaklarda olduğumuzu görmekteyiz. Bazan kitaplardan okuyor, veya dinleyip geçiyoruz, fakat hakikaten sırlar âlemi. Büyük Üstad Hz. Bediüzzaman Nur Külliyatında bizlere ışık tutacak ve yol gösterecek muhtevada tesbitler ve nakiller yapmıştır. Âyetlerin ve hadislerin ışığında bu Ramazan ayının bereketiyle arslana hayretle bakıyoruz
Hz. Peygamber (asm) Efendimiz 20 yaşında kahraman sahabi Hz. Muaz ibn-i Cebeli Umman Denizi kıyısındaki Belkıs Sultanının diyarı Yemen canibine Vali olarak gönderir. Elbette arkasından âyetler ve hadisler emir olarak gönderilecektir. O devirlerde uçsuz bucaksız çöllerde ulaşım ve iletişim ancak karadan atlar ve develer ve yaya olarak yapılırdı. Şimdi Hz. Bediüzzaman’ın Mektubatına gidiyoruz ve müthiş bir hadiseyle karşılaşıyoruz. Kıyaslarını derin vicdanların, parlayan tefekkürüne bırakıyorum.
“Beşinci hadise: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı Sefine, Yemen Valisi Muaz ibni Cebel’in yanına gitmek için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan emir alıp gitmiş. Yolda bir arslan rast gelmiş. O Sefine ona demiş: “Ben Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârıyım.” Arslan ses verip ayrılmış, ilişmemiş. Diğer bir tarikte haber veriyorlar ki: Sefine döndüğü vakit yolu kaybetmiş. Bir arslana rast gelmiş; arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş.”1Yorumlarını yapmadan geçiyorum bir cami kürsüsünde göz yaşları içinde yorumu tam 45 dakika sürdü.
Kâinatın bütün sırlarına vakıf olan iki cihanın serveri Peygamber Efendimiz (asm) Bir hadislerinde buyururlar ki “Arslanın kükrerken ne dediğini biliyor musunuz? Şöyle der; “Allah’ım, beni iyiliksever hiçbir kimseye saldırtma.”2
Diğer bir hadislerinde; Peygamberimiz Nübüvvet dâvâsını tebliğ ederken, Ebu Lehebin oğlu Utbe gelip çok ağır hakaretlerde bulunmuş.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm) Utbe bin Ebî Leheb hakkında şöyle beddua etti: Yani, “Yâ Rab! Ona bir itini musallat et.” Sonra, Utbe sefere giderken, bir arslan gelip, kafile içinde onu arayıp bulmuş, parçalamış. Şu vakıa meşhurdur; eimme-i hadis nakil ve tashih etmişler.3
Ebû Nuaym ve îbn-i Asakîr Urve tarikiyle Hebbar bin el-Esed´den şöyle naklederler: Kafilede bulunanlar derler ki: Sonra sefere çıktık. Serat denilen yerde konakladık. Burası arslanı bol olan bir yerdir. Burada Ebû Leheb bize dedi ki: “Arkadaşlar, benim sizlerle olan hakkımı ve şu ileri yaşımı biliyorsunuz. Sonra Muhammed oğlum hakkında bedduâ etmiştir. Burası arslanı bol bir yerdir. Oğlum hakkında çok iyi tedbir almalısınız! Bütün eşyanızı buraya toplayınız, üst üste yığınız, üzerine oğlumu yerleştiriniz, sizler de etrafını sarınız, onu koruyunuz...” Bizler de böyle yaptık. Geceleyin bir arslan geldi, sıradan bizlerin yüzünü koklamaya başladı. Aradığı o idi. Onu orda buldu, derhal parçaladı ve gitti. Ebû Leheb feryâd ediyor ve: “Ben size, onun Muhammed’in bedduâsına uğrayacağını daha önce söylemedim mi?” diyordu...
Dipnotlar:
1- Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh. 3:199, no. 5949; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:606 Mektubat 15. Mek.15. İşaret.
2- Camiü’s-sağir: 3:239, Hadis no: 3275
3- Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:329; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:664. 19. Mek. B. S. Nursî