Kur’ân’ın hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur’un bu millete ve bu memlekete yaptığı hizmeti anlamak için insaflı olmak yeterlidir.
İmanları kurtarmak için yola çıkan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Risale-i Nur adlı eserleriyle inançsızlığın belini kırmıştır. Neticede bu eserler takdir edilmiş ve inşaallah kıyamete kadar istifadeye medar olacaktır.
“Hayırlı işlerin muzır manileri olur” kaidesince, geçmişte de, günümüzde de Risale-i Nur’a muarız olan bazı mahfiller olmuştur. Bilhassa ‘tek parti’ devrinde, bazı mütedeyyin insanlar yanıltılarak Risale-i Nur’un aleyhine getirilmeye çalışılmış, bazı ‘hoca’lardan fetvalar istenmiştir. Şükürler olsun ki, ciddi anlamda, ilmî bir itiraz gelmemiş, gelememiş. Aksine, devrinin bütün alimleri Risale-i Nur’dan sitayişle bahsetmiş, “Onun ilmi yanında bizim ilmimiz denizden katredir” mealinde beyanlarda bulunmuşlardır. Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman Hazretleri ise bu iltifatları, Risale-i Nur adına kabul etmiş, kendisini “Kur’ân eczanesinin dellâlı/ilâncısı/çalışanı” gibi görmüştür. Hangi alim vardır ki, yazdığı eserleri talebelerinden daha fazla okumuş ve talebelerine, “Ben de sizin ders arkadaşınızım” demiştir? Bediüzzaman bunu sadece sözle değil, fiilî olarak da isbat etmiştir. “Risale-i Nur benim değil, Kur’ân’ın malıdır” demiştir.
Risale-i Nur’un telifinden ve Bediüzzaman’ın vefatının üzerinden bunca yıl geçmiş, Türkiye’de ve dünyada binlerce, belki de onbinlerce “alim ve fazıl” kişi bu eserleri görmüş, okumuş, istifade etmiş ve itiraz etmemiş. Ama zaman zaman olduğu gibi bir ‘çevirmen-yazar’ çıkmış, Risale-i Nur’a ve onun müellifine iftira atmayı denemiş? Tutar mı? Tutmaz. Çünkü, benzer iddialar yıllar önce daha profesyonel ve daha ‘itibarlı’ kişiler tarafından da yapılmak istenmiş ve o gün de tutmamış... Bugün hiç tutmaz.
Bir defa, Risale-i Nur meydandadır. Bütün ilim ehlini töhmet altında bırakacak şekilde, “Risale-i Nur’da ‘hata’lar var. Ama ilim ehli korkuyor, çekiniyor. Bu sebeple eleştirmiyor, itiraz etmiyor” denilebilir mi? Diyelim ki bugün için itiraz etmiyor ya da edemiyorlar. Risale-i Nur eserlerinin yasak olduğu yıllarda, Bediüzzaman’a selam vermenin dahi yasak olduğu, sürgünden sürgüne gönderildiği dönemlerde itiraz etmek mümkün olmaz mıydı? Bazı itirazlar olmuş, ama itiraz edenler gülünç duruma düşmüş. Çünkü eserler meydanda... Eserleri çürütemeyenlerin, müellifini çürütme gayreti bir anlam ifade eder mi? Ayrıca Risale-i Nur’un müellifi, bildikleri başka müellifler gibi değil. “Ben faniyim, eserler benim değil” diyebilen bir müellif. Onları şaşırtan, iftiralarını boşa çıkaran bir nokta da burası.
Son müfteri, Bediüzzaman’ın medrese tahsili görmediğini de ileri sürerek, onu karalamaya çalışmış. Halbuki Bediüzzaman medresede uzun yıllar okutulan dersleri, çok kısa sürede tahsil ederek on dört yaşında ‘icazet’ almış. Farzı muhal böyle olmasaydı bile, bu neyi değiştirirdi? Eserlere bir itirazınız var mı? Onu nakzedebiliyor musunuz? Ondan bahsedin... Yoksa, “Müellif Oxford okumamış” anlamına gelecek temelsiz beyanlarınızın bir mânâsı kalır mı? Okumuş ya da okumamış, bu eserleri kim telif etti?
Hayır, sizden insaflı olmanızı beklemiyoruz. Sizler gibi insafsızlar, Risale-i Nur’u söndürmek için üfledikçe, iftira attıkça o nurların parlayacağına eminiz.
Ayrıca, Risale-i Nur adına hareket ettiklerini iddia edenlerin hal ve hareketleri de Risale-i Nur’u bağlamaz. Risale-i Nur, eserlerle ortada olan bir harekettir. Kişilerin iddiaları, yanlış hareketleri, Nur Talebelerini bağlamaz. Varsa, Risale-i Nur’a olan itirazlarınızı söyleyin. İftira atarak kendinizi sıfırlamaktan başka bir şey yapmış olmazsınız.
Bu saldırılar, bazı ahmak dostların uyanmasına ve dostların fark edilmesine de vesile olacak inşaallah.