Son günlerde umulmadık şekilde Risale-i Nur eserlerine ve onun müellifi Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine saldıranları görüyoruz. İnsafsız müfterilere elbette verilecek cevaplar vardır ve zaten veriliyor.
Şunu ifade etmekte fayda var: Risale-i Nur’un milletin imanını kurtaran eserler olduğu ve şimdiye kadar en katı muarızlarını da mağlup ettiğine millet ve tarih şahittir. Müfterilerin attıkları ve hepsi bayat olan iftiraları tekrarlamaya gerek yok. Onlar insafsız tenkitlerini sıraladıkça inşâallâh Risale-i Nur eserleri daha da parlayacak, bilinecek ve istifade edilecek.
Bazı safdillerin de katıldığı yeni iftira kervanında gerçekten yeni bir şey yok. Risale-i Nur eserleri meydandadır. Ondan istifade edenler de meydandadır. Peki, bu insafsızların rahatsız oldukları mesele nedir?
İnsafsızların ve müfterilerin en büyük yanlışı, Risale-i Nur’un günümüz sorularına cevap veren bir Kur’an tefsiri olduğunu görmezden gelmeleridir. Kur’an’ın hikmetini ve mucizeliğini Risale-i Nur’dan daha tesirli bir dille anlatan eser var mı? Aynı şekilde, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’i (asm) ve mucizelerini anlatan, akla takılabilecek her soruya cevap veren daha kapsamlı başka bir külliyat var mı? Hayattayken Fatih Camii yanındaki Şekerci Hanı’nda bulunan odasının kapısına “Burada soru sorulmaz. Her soruya cevap verilir” tabelası asan ve bunu eserleri vesilesiyle bugün dahi devam ettiren bir âlime ve onun eserlerine iftira atmak tutar mı?
Bu iftiralar tutmaz. Risale-i Nur’un müellifi kendi şahsını beğenmemiş, “Çünkü ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş” demiştir. (Mektubat, s. 329)
Böyle iftiraların tutmayacağını anlayan bazı insafsızlar, bu defa Risale-i Nur okuyanların şahsî kusurlarından yola çıkarak Risale-i Nur Külliyatını ve dolayısı ile müellifini karalamak istiyorlar. Bir eseri okuyanların şahsî kusurlarının o esere ya da müellifine isnat edildiği nerede görülmüştür?
Küçüğünden büyüğüne bütün müfterilere bir defa daha hatırlatmak isteriz ki, Risale-i Nur meydandadır. İtiraz edebileceğiniz bir mesele varsa ilmî kaidelere göre itiraz edersiniz ve cevaplarını da yine Risale-i Nur’dan alırsınız. Risale-i Nur’da olmayan meselelerle bu eserleri itham etmeye kalkmanız sadece size zarar verir. Olmayan itibarınızı daha da kaybedersiniz.
Hatırlamanız gerekir ki, bu eserler bugün telif edilmedi. Sizin şimdi dile getirmeye çalıştığınız itiraz ve iftiraların çok daha büyükleri Üstad Bediüzzaman hayattayken ve hatta mahkemelerde savcılar eliyle dile getirilmiştir. Onların tamamına gerekli ikna ve ilzam edici cevaplar verilmiştir.
Risale-i Nur’un, milletin ve bilhassa gençlerin imanını takviye ve muhafaza ettiği ortadayken, bunu görmeyip böyle insafsız iftiralarla ona çamur atmak isteyenlere sadece acınır.
Kur’an’ın hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur engelleri aşarak iman kurtarmaya devam edecektir inşâallâh. Müfterilere, Bediüzzaman’ın talebesi Zübeyir Gündüzalp’in Afyon Mahkemesi’ndeki müdafaası ile seslenelim: “Eğer Risale-i Nur bir zehir ise, bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevk etsin.” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 1104)