Dünya bir köy haline geldiği için, başka yerlerde meydana gelen hadiseler de ülkemizi ilgilendiriyor.
Bunların başında da Doğu Türkistan gelir. Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlı Müslümanlar sadece Türkiye’nin değil, bütün Müslümanların ve hür dünyanın ilgisini, desteğini ve yardımını hak ediyorlar.
“Doğu Türkistan unutuldu mu?” sorusundan önce, “Doğu Türkistan hak ettiği ölçüde hiç hatırlandı mı?” diye sormak belki daha anlamlı olur. Dünya kamuoyu ve tabiî ki ülkemiz, Doğu Türkistan’da yaşananları tam olarak bilemiyor. Sebebi de Çin’in uyguladığı politikalardır. Çin, bir yandan “Müslümanlara kolaylık sağlıyorum” diyebilmek için propaganda yapıyor, öte yandan da Doğu Türkistan’da camilere gidenlere yaş sınırı getirip tesettüre engel çıkarıyor. Ramazan ve Kurban Bayramlarında Çin’den gelen cami, namaz, ibadet, kurban gibi haberler herkesi sevindiriyor, ama bu güzel haberlerin ülkenin her yerinden gelmediği de malûm. Başka pek çok ülke gibi Çin de Müslümanlara yaptığı haksızlığı ‘terör’ kılıfına sarma derdinde. Elbette bu tuzağa düşenler de olabilir, ama birinin hatasıyla bir başkası ve bir bütün olarak Müslümanlar sorumlu tutulabilir mi?
Doğu Türkistan Millî Meclisi Başkanı Seyit Tümtürk, Konya’da düzenlenen “Doğu Türkistan ve Çin İşkencesi” konulu konferansta, Doğu Türkistan’da yaşanan sıkıntılara dikkat çekmiş. Doğu Türkistan’ın, Türkiye’den sonra en fazla Müslüman Türk nüfusunu barındırdığına dikkati çeken Tümtürk, şöyle demiş:
“Doğu Türkistan, aynı zamanda mezhep imamımız olan İmam Maturidi’nin coğrafyasıdır. Yani ‘ehli sünnet vel cemaat’ olarak adlandırdığımız Türk İslâm medeniyetinin doğduğu bir coğrafyadır. Bu yönüyle Türk İslâm dünyası Doğu Türkistan’a çok büyük sorumluluk ve mecburiyet atfetmektedir. Bu yüzden Doğu Türkistan bizim için çok önemlidir. Bu coğrafya Çin işgaline uğradıktan sonraki 70 yıllık süre içerisinde maalesef adeta Orta Çağ karanlığını yaşamaktadır. Yani 1949 yılına kadar bağımsız olan Doğu Türkistan, o günden bu yana işgal, ıztırap, acı ve gözyaşından başka bir şey yaşamamıştır.” (AA, 4 Mart 2020)
Bilindiği üzere Çin, milyondan fazla Doğu Türkistanlıyı ‘ kamp’lara almış durumda. Başlangıçta ‘toplama kampı’ iddialarını yalanlayan Çin, sonradan buraların ‘eğitim kampı’ olduğunu ileri sürdü, ama dünyayı inandıramadı. Düşünün ki bu hadiseler 2020 yılında yaşanıyor. Bir ülke, bir milleti zorla ‘benim gibi düşün, benim gibi yaşa’ diye kamplar kuruyor, baskı uyguluyor. İnsan fıtratına aykırı bu durumun ilânihaye devam etmesi mümkün olabilir mi?
“Birleşmiş Milletler raporuna göre, kamplarda 1,5 milyon Müslüman Uygur Türkü’nün işkence gördüğünü, hukukun ihlâl edildiğini ve adeta soykırım yapıldığını” anlatan Tümtürk, “Bir milyondan fazla insanımız anne ve babası cezaevlerinde ve kamplarda olduğu için yetimhanelerde kalıyor” bilgisini de paylaşmış.
Bu yapılana sadece Müslüman ülkelerin değil bütün dünyanın ve insanlığın itiraz etmesi icap eder. Dikkat çeken başka bir nokta da, Çin’de yaşanan bu gelişmeleri ‘yabancı medya’dan öğrenebiliyoruz. ‘Yerli medya’nın bu hususta ilgisizliği ve Doğu Türkistan’ın haklarını savunmayan tavrı çok yaralayıcı.
Dünyadaki bütün insanlar doğuşta hakka, hukuka ve adalete sahip olmalı. Uzun dönem düşünüldüğünde hiç kimse zulm ile abad olamaz, unutulmasın...