Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in -Aleyhissalatu Vesselam- "İstanbul fethedilecektir. Onu fethedecek olan kumandan ne güzel kumandan ve onun ordusu ne güzel ordudur." Hadis-i Şerifleriyle müjdelediği fethin 570. yıl dönümü kutlanıyor.
Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.
Sebir dedi: “Yâ Resulallah, benden ininiz! Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa, Allah beni tazib eder. Onun için korkarım.” Cebel-i Hira çağırdı: “Yâ Resûlallah, ileyye! Bana gel.”
İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...
İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
İşte şu arkasında şems-i saadeti telvih eden ve temayül ve incizab ve imtizâca yüz tutan lemaat-ı meşverettir ki bana Meşrutiyet hükûmetini bu kadar sevdirmiştir.
Şu âlem, görünen ve görünmeyen bütün tabakat ve envâıyla “Lâ ilâhe illâ hû” diye tevhidi ilân ediyor.
Gençleri yoldan çıkarmak ve [...] bîçare nisâ taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i İslâm’a bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor.
Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, İstanbul’un İslâm eliyle fetholacağını ve Hazret-i Sultan Mehmed Fatih’in yüksek bir mertebe sahibi olduğunu haber vermiş. Haber verdiği gibi zuhur etmiş.
Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten mabeyninizde samimî tesanüd ve meşveret-i şer’iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder.
Madem şu mevcudat hak söyleyen sâdık kelimeleri, şu hâdisat-ı kâinat doğru söyleyen nâtık ayetleri olan Cenab-ı Hak vaad etmiş; elbette yapacaktır, bir mahkeme-i kübra açacaktır, bir saadet-i uzmâ verecektir.
Bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir. Birinci kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne.” İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Şükür içinde sâfî bir iman var, halis bir tevhid bulunur. Çünkü bir elmayı yiyen ve “Elhamdülillâh” diyen adam, o şükür ile ilân eder ki: “O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı...”
Hırs, ihlâsı kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünkü bir ehl-i takvanın hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı müraat eden, ihlâs-ı tammı bulamaz.
İktisad hem bir şükr-ü manevî, hem nimetlerdeki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet, hem kat’î bir surette sebeb-i bereket...
Cenab-ı Hak, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler.
“Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur’u dinleyecekler?” diye ümitsizliğe düşme, merak etme! Kat’iyen bil ki: Mele-i A’lânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur’u alkışlıyorlar.
Feraizin terkinde doksan dokuz ihtimal-i zarar var. Yalnız gaflet ve dalâlete istinad, tek bir ihtimal-i necat olabilir. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir?
...Ayrı ayrı nevileri meleklerden icat etmiş ki; bir kısmı küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip sanat ve rahmet-i İlâhiyeyi kendi dilleriyle alkışlıyorlar.
Umum millet-i İslâm’ın ferdî bir misal-i müşahhası olunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür.
Bu şehre bir kutub, bir gavs-ı a’zam gelse, “Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım” dese, sen, Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.
İnkılâp kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar Umûmî Harp ve sair inkılâpların icbarıyla yapılan tahribatları –hususan an’ane-i diniye hakkında– tamire çalışsanız, hem size istikbalde çok büyük bir şeref...
Bu şuhur-u mübarekede, Nurcuların şirket-i maneviyesine inşaallah pek çok kudsî servet girecek. Herbir Nurcu, binler lisanla ve yüzer kalemle çalışacak gibi kâr kazanacak.
Şuhur-u Selâse’de, hususan leyali-i meşhurede, hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek, kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyyen me’muldür.
Ey insanlar! Fânî, kısa, faydasız ömrünüzü bâkî, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Bâkî-i Hakikî’nin yoluna sarf ediniz.
Gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedîsinden iman-ı tahkikî ile bîçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.
Evet kardeşim, o risaleler Kur’ân’dan alındığı için kut ve gıda hükmündedir. Her gün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıda-i ruhânîye ihtiyaç hissedilir.
Kur’ân’ın i’câzı tahrifine bir seddir. Evet, madem Kur’ân mu’cizedir; beşer onun taklidini yapamaz. Âyetleri başka kelâmlar ile tebdil edilmekle, tahrif ve tağyiri mümkün değildir.