İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...
(Dünden devam)
Suâl: “Nasıl hürriyet imanın hâssasıdır?”
Cevap: Zira rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez, bir bîçareye tahakküme dahi tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...
Suâl: “Bir büyük adama, bir velîye, bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.”
Cevap: Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir; tekebbür ve tahakküm değildir. Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir; siz de büyük tanımayınız.
Suâl: “Neden tekebbür küçüklük alâmetidir?”
Cevap: Zira her bir insan için, içinde görünecek ve onunla nâsı temâşâ edecek bir mertebe-i haysiyet ve şöhret vardır. İşte o mertebe eğer kamet-i istidadından daha yüksek ise, o, o seviyede görünmek için tekebbür ile ona uzanıp tetavül ve tekebbür edecektir. Şayet kıymet ve istihkakı daha bülend ise tevazu ile takavvüs edip ona eğilecektir.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 179
LÛGATÇE:
bülend: yüksek, yüce.
hâssa: özellik.
istibdat: baskıcı yönetim; tahakküm.
kamet-i istidat: kabiliyet derecesi, mertebesi.
rabıta-i iman: iman bağı.
sabiyy-i müteşeyyih: şeyhlik taslayan çocuk, henüz olgunlaşmamış kişi.
şehamet-i imaniye: imanın kazandırdığı cesaret, yiğitlik.
tahakküm: zorbalık etme, zorla hükmetme, hükmü altına alma.
takavvüs: eğilme.
tekebbür: kibirlenme, büyüklenme.
tenezzül etmek: kendine aykırı düşen bir işi veya durumu kabul etmek, alçalmak.
tetavül: uzama, uzun olma.
tezellül: alçalma, zillete düşme.