Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.
(Dünden devam)
Suâl: “İfrat ediyorsun, hayali hakikat gösteriyorsun, bizi de techil ile tahkir ediyorsun. Zaman âhirzamandır, gittikçe fenalaşacak.” (HÂŞİYE-1)
Cevap: Neden dünya herkese terakkî dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun? Öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.
Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmed’ler, vesaireler!.. Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin (HÂŞİYE-2) mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. Mezarımızdan “Henîen leküm” [Ne mutlu sizlere!] sadâsını işiteceksiniz. [Velev misafirin hayali üzerinden yapılan müşahede cinsinden de olsa.]
Şu zamanın memesinden bizimle süt emmeyen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakikatsiz ve ilerileşmiş olan bu çocuklar, varsınlar şu kitabın (HÂŞİYE-3) hakaikını hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki şu kitabın mesâili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.
Ey muhataplarım! Ben çok bağırıyorum. Zira asr-ı salis-i aşrın (yani on üçüncü asrın) minaresinin başında durmuşum, sureten medenî ve dinde lâkayt ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camie davet ediyorum.
İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz. Tâ ki hakikat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!..
HÂŞİYE-1: Muhtemeldir ki, o zamanda orada bulunan büyük bir velî Eski Said’in Risale-i Nur’un dar dairesini gayet geniş ve siyasî bir daire olarak, bir hiss-i kable’l-vuku ile kırk beş sene evvel hissetmesinden ve bu risaledeki çok cevapları o histen neş’et ettiğinden, o velî, yalnız bu noktada itiraz etmiş.
HÂŞİYE-2: Medresetüzzehra’nın Van’daki numunesi olan ve vefat eden Horhor Medresesinin mezar taşı hükmünde bulunan Van Kalesi demektir.
HÂŞİYE-3: İstikbalde telif edilecek Risale-i Nur Külliyatını hiss-i kable’l-vuku ile haber veriyor.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 193